9 Mayıs 2013 Perşembe


Gargad Ağacı Hadisi İle İlgili Açıklamalar; 

Gargad Ağacı Hadisiyle, Ahir Zamandaki Gizli Kamera Sistemleri Haber Verilmektedir. Hadiste, "Yahudilerle savaşacak ve onları öldüreceksiniz." diyor. Eğer Musevi olan bir insan din karşıtı ise ve Müslümanlara saldırıyorsa, kan döküyorsa, çocukları öldürüyorsa, insanları öldürüyorsa kendini meşru olarak savunursun. Buradaki hadiste meşru savunmayı söylüyor, gidip de masum bir Museviyi öldürmek haramdır.

"Öyle ki taş dahi: 'Ey Müslüman, işte Yahudi, arkamda (saklandı), gel, öldür onu!' diyecek." Şimdi mesela 3-4 yaşında bir çocuk var, taşın arkasında duruyor, taştan da bir ses duydu kişi, "Ey Müslüman gel, Yahudi var arkamda öldür" diye. Sen halüsinasyon görüyorsun demektir, sana şeytan sesleniyordur. Çocuk öldürülmez, mazlum öldürülmez, kadın öldürülmez. Ancak meşru müdafaada kendini savunabilirsin. Bunun dışında adam öldürme yoktur. Dolayısıyla biz bir taşın arkasında Yahudi bir çocuk görsek, taştan da bize ses gelse, biz deriz ki; "halüsinasyon görüyoruz" ve sese uymayız.

Mesela on tane Musevi çocuğu, hepsini öldürse biri Allah vermesin. "Nereden çıkarttın bunu" desek, "Bana taş söyledi de onun için yaptım" derse, biz onun deli olduğunu anlarız ve cinayet işlemiştir bu adam, katildir. Alenen cinayet işlemiştir, zulüm yapmıştır ve karşılığı cehennemdir.

Hadisin anlamını iyi bilmek lazım. Ahir zamanda iletişime dikkat çekiyor Peygamber Efendimiz (sav)... Kayadan, kayanın içerisinden gelen bilgiyle onlara karşı operasyon yapılıyor veya ağaçlara gizleniyor. Ağacın içerisine sezdirmeden gömülüyor ve oradan bilgi alınıyor gizli kamerayla. Bu, savunma savaşında oluşacak sisteme dikkat çekmektir. Hz. Mehdi (a.s.) devrindeki yüksek teknolojiye dikkat çekiyor Peygamber Efendimiz (sav). Yoksa masumu öldürmek haramdır.

Hiçbir Musevi Peygamber Efendimiz (sav) zamanında o şekilde katledilmedi. Hiçbir Hristiyan katledilmedi. Peygamberimiz (sav) bizzat cübbesini çıkarıp, seriyordu, Ehl-i Kitap onun üzerine oturuyordu, onlara hürmet ediyordu Peygamberimiz (sav), saygı gösteriyordu. Peygamberimiz (sav) zamanında Müslümanlar, Hristiyanların yanına hicret ettiler, onlara güvendiler, can güvenliği için. Onlarla kardeş oldular, gittiler sofralarına oturdular, yemeklerini yediler, Hristiyan Musevi kadınlarla evlendiler.

Sunucu: Söylediğinizle ilgili ayet okuyorum Hocam; 5. surenin (Maide Suresi) 5. ayeti: "Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Müminlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.)"

Hristiyan kadınla evleniliyor, Musevi kadınla evleniliyor. Evlenmek ne demek? Sevgi var demektir, dostluk var demektir, kardeşlik var demektir, değil mi? Çocuklarının annesi oluyor. Aynı yatakta yatıyorsun, aynı ortamda yiyip içiyorsun. Kuran ayeti okuduğumuz. Ayetle belirtiliyor. 

Taşlar ve Ağaçlar Ahir Zamanda Müslümanlara Bilgi Verecektir

..Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor; "Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz." Yahudilerle Filistin'de savaştılar. Altı gün savaşı var. Çok büyük olay oldu. Mısır'la savaştılar, Suriye'yle savaştılar, Ürdün'le savaştılar. Bu hadis gerçekleşti. Bu oldu.

Yine bir başka hadiste de buyuruyor ki Resulullah (s.a.v.); "Her taş, her ağaç ey Müslüman arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür diyecek." Şimdi bir kere, bir insan suçuna göre cezalandırılır. Bir taşın arkasında bir Yahudi çocuğuyla karşılaşsak, mazlum küçük bir çocuk. Taş da bize ses getiriyor. "Bak, burada yanımda bir Yahudi çocuğu var, onu öldür." Bu şeytandan gelen bir sestir. Biz buna uymayız. Çünkü o cinayete teşvik eden bir halüsinasyondur. Bu doğru değil. Biz ne yaparız? Arkamızda bir şey olup olmadığını, mesela bir elektronik bir cihazla olur, biz ondan tespit edebiliriz.

Elektronik haberleşmeyle insanların yerini tespit edebiliriz. Ama öldürmek için değil, onu etkisiz hale getirmek için. Zarar veren bir Yahudi ise, dinsiz bir Yahudi ise, Allah'sızsa, kitapsızsa, Tevrat'a uymuyorsa, Kuran'a uymuyorsa, çünkü Tevrat'ta da Müslümanlara zulüm yok. Tevrat'a göre Müslümanlara çünkü Ben-i Nuh olarak bakması gerekir Musevilerin. Ben-i Nuh. Ben-i Nuh nedir? Müslüman, mümin demektir. Her Musevi, Müslümana Ben-i Nuh olarak baktığına göre, mümin olarak gördüğüne göre; onun canına, malına, ırzına, namusuna dokunması haramdır. Dokunamaz ama bunun dışında zulüm yapan bir Yahudi ise, demek ki taşlar, ağaçlar, her türlü cisim, mobilya da olabilir, bir şey de olabilir; mikro kameralarla, teknik aletlerle bize bunu haber verecek. Biz de yerini bulup onu etkisiz hale getireceğiz.

Öldürme demek, fikren etkisiz hale getirmek anlamındadır. Mesela Hz. Mehdi (as) için de var, deccaliyeti öldürüyor. Deccali öldürüyor yani fikrini öldürüyor. Fikren öldürmedir, ilim olarak öldürmektir, bedeni değil, inşaAllah. Dolayısıyla taş ve ağacın Müslümanlara bilgi vermesi, ahir zamanda zaten gerçekleşiyor şu an.

Biz dedik; "Güneydoğu'da Mehmetçiklerimizin mücadelesinde mikro kameralar yerleştirilsin, düşmanın yeri tespit edilsin" dedik. Kamera nereye yerleştirilir? Gizli, düşmana karşı mücadele yapılıyorsa, taşın içine yerleştirmen lazım. Veyahut ağacın içine yerleştirilecektir ki görülmesin. Gizlice düşmanı tespit edebilmek için, mükemmel bir teknolojiye, gizli bir istihbarat ağının nasıl kurulacağına Peygamberimiz (sav) vahiyle mükemmel bir şekilde işaret etmiş.

Bu ancak ahir zamanda oluyor şu an. Yahudiler için değil bu; ateist Yahudi, ateist Hristiyan, ateist Müslüman eğer zulüm verdiyse, acı çektiriyorsa, cinayet işliyorsa, onu bizim tespit etmemiz gerekir. Resulullah (sav) onun bir yönünü söylemiş, bir kısmını söylemiş. Biz oradan tamamını anlamış oluruz. Peygamberimiz (sav) özlü ve kısa anlatır. Mücadele anında bizim nefsi savunma yapacağımız vakit, Müslüman demek ki gizli bilgiyi bu tarz bir sistemle elde edecek ahir zamanda. Mesela Peygamber Efendimiz (sav); "İnsanlar avuçlarının içine bakacaklar, Hz. Mehdi (as)'ı görecekler" diyor. Şimdi yaptılar. Ipodlar var; telefonlar var. Adam avucunun içe baktı mı karşısındaki insanı görüyor. Bu gerçekleşmiş oldu. Kastedilen bu, inşaAllah.

"İslam'da Şiddet" İddiası, Deccaliyetin ve Ona Uyan Bağnazların Uydurmasıdır
Kuran'a göre İslam'da şiddetin, terörün, intihar saldırılarının hiçbir şekilde yeri yoktur. Kuran'a göre savaş, yalnızca can, mal, ırz güvenliği tehlikeye düştüğünde savunma amacıyla yapılabilir. Böyle bir durumda dahi Müslümanlar asla ileri gitmemekle, esir almaları durumunda esirlere adaletli davranmakla, hatta kendileri açken bile esirlere öncelikli yemek vermekle, onları affedip salıvermekle, bir an önce barışı sağlamakla, mazlumları ve sivilleri korumakla yükümlüdürler. Nitekim Peygamberimiz (sav)'in hayatı incelendiğinde İslam'ın bu konuda nasıl bir tavrı gerekli kıldığı açıkça görülmektedir.

Müslümanlar savunma maksatlı savaşmışlardır
Peygamber Efendimiz (sav) ve sahabeler, Mekke'de yaşadıkları 13 yıl boyunca Mekkeli müşriklerin akıl almaz işkencelerine, saldırılarına, iftiralarına maruz kalmış, evlerinden zorla çıkarılmış, ölümle tehdit edilmişlerdir. Yapılan bunca saldırı ve baskıya rağmen asla şiddete başvurmamışlardır.
Mekke'deki baskıların çok artmasının ardından Medine'ye hicret etmiş, Medine döneminde de aynı saldırılara maruz kaldıklarından ve açıkça can güvenlikleri tehlikeye düştüğünden, sadece kendilerini savunmak amacıyla mecburi savaşlara katılmışlardır. Örneğin, Bedir savaşı, Mekkeli müşriklerin ordularını toplayıp Müslümanları şehit etmek amacıyla atakta bulunmaları üzerine çıkmıştır.
Hendek savaşı da Müslümanların, kendilerini korumak için şehrin etrafına hendekler kazdıkları, tamamen bir savunma savaşıdır. Kısaca geçmişteki savaşlar, putperestlerin doğrudan azgınca saldırıda bulunmaları sonucunda mecburiyetten kaynaklanan savunma savaşlarıdır. Hiçbiri saldırı savaşı değildir. Bu dönemde Peygamberimiz (sav)'e indirilen savunma ile ilgili özel hükümler de yalnızca bu savaşlardaki özel duruma has olarak indirilmiş ayetlerdir.

Hz. Muhammed (sav) de Hz. İsa (as) gibi sevgi, şefkat ve merhamet insanıdır
Bazı Hristiyanlar, her ikisi de bizim için çok değerli olan Peygamberlerimizi kendilerince -cahilce bir tutumla- karşılaştırma yoluna gitmektedirler. Hz. İsa (as)'ın bir sevgi insanı olduğu, fakat Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in savaş yanlısı bir tutum izlediği yönünde yakışıksız çıkarımlar yapmaktadırlar. Bu, Hz. Muhammed (sav)'in de Hz. İsa (as)'ın da Allah'a teslim olmuş, vahiy ile hareket eden mübarek elçiler olduğunu gözardı eden cahil ve ön yargılı birtakım Hristiyanlar tarafından ortaya atılmış bir iftiradır.
Bu iki mübarek insan da, Allah'ın sevgilileri, dostları olduklarından elbette her ikisi de sevgi, şefkat ve merhamet insanıdır. Bunun aksi mümkün değildir.
Peygamberimiz (sav)'in 23 yıllık bir peygamberlik dönemi olmuştur. Putperestlerin doğrudan saldırılarının olduğu oldukça çetin dönemleri de alan bu 23 yıllık dönem içinde Peygamberimiz (sav), Müslümanların canlarına kast eden ve Müslümanların tüm barış yanlısı tutumlarına rağmen kesintisiz bir şekilde devam eden saldırılar karşısında iman edenleri korumak için savunma maksatlı savaşlar yapmıştır. Ve tüm bu savaşlar sırasında Allah'ın vahyiyle hareket etmiş, Allah'ın vahyiyle kararlar vermiştir. Eğer Müslümanları korumayı hedefleyen savaş yükümlülüğü Allah'tan gelen bir vahiy ile Hz. İsa (as)'a bildirilmiş olsaydı, o da tıpkı Peygamberimiz (sav) gibi bu ibadeti teslimiyetle yerine getirecekti. Fakat Hz. İsa (as), 3 yıl süren peygamberlik dönemi boyunca putperestlerin bu tarzda bir saldırısıyla karşılaşmamıştır. Dolayısıyla savaş ve savunma ile ilgili bu ayetlerin indirilmesine gerek olmamıştır.
Savaşın, Peygamberimiz (sav)'in ve Müslümanların hoşuna gitmediği halde farz kılındığı, Kuran ayeti ile bildirilmiştir.
Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi, 216)

İslam'da savunma savaşında dahi aşırı gidilmemesi, affedici olunması emredilir
Allah'ın Kuran'da bize tarif ettiği iman derinliğini görüp anlayabilen bir insan, Müslüman için asıl olanın hep affetmek olduğunu da rahatlıkla kavrayabilir. Örneğin Kuran'da Allah, savaş durumunda aşırı gitmemeyi, savaş halindeki bir topluluk savaşı durdurduğu takdirde Müslümanların da durması gerektiğini haber verir:
Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez. (Bakara Suresi, 190)
Onlar, (savaşa) son verirlerse (siz de son verin); şüphesiz Allah, bağışlayandır esirgeyendir. (Bakara Suresi, 192)
Müslümanların savaşa girebilmeleri için, karşı taraftan bir saldırı gelmesi şarttır. Savaş; uyarılara rağmen hiçbir şekilde sözden anlamayan, saldırgan, zalim bir topluluğun zulmünden korunmak amaçlı başvurulan bir mecburiyettir. Böyle bir durumda da, Müslümanlar, aşırı gitmemekle yükümlüdürler; yani sadece kendilerini savunmalıdırlar. Yukarıdaki ayette Rabbimizin bildirdiği gibi, saldıran tarafın savaşa son vermesi durumunda Müslümanların da durmaları öğütlenmektedir. Ayrıca İslam'a göre savaş sırasında kadınlara, çocuklara, yaşlılara ve sakatlara itina gösterilmesi, onların korunması, onların zarar görmemesi için olağanüstü önlemler alınması çok önemlidir.

İslam'da haksız yere cana kastetmek haramdır
Yine Kuran'da, cana kastetmenin haram olduğu açıkça belirtilmiştir:
"Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan bir çoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır. (Maide Suresi, 32)
Ve onlar, Allah ile beraber başka bir İlah'a tapmazlar. Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa 'ağır bir ceza ile' karşılaşır. (Furkan Suresi, 68)
Ayetlerden de açıkça anlaşıldığı gibi, bir Müslümanın bir fesada ya da bir başka nefse karşılık olmaksızın, haksız yere cana kastetmesi Kuran'da haram kılınmıştır. Maide Suresi'nde Allah, gönderdiği elçilerin bu haramı insanlara tebliğ etmelerine rağmen, bir çoğunun haddi aşanlardan olduğunu bildirmektedir. Yani Kuran ile hüküm belirlenmiş olmasına rağmen, Kuran'ı yeterli bulmayarak ölçüyü taşıracak, haksız yere zulüm ve kan dökülmesi peşinde olacak bir topluluktan bahsedilmektedir. İşte bu topluluk, İslam adına ortaya çıkan fakat deccaliyetin etkisi altında olan bir takım bağnaz kimselerdir.
Yine Kuran'da savaşta esir alınan kişilerin, affedilmeleri ve salıverilmeleri öğütlenmiştir. Allah, cinayet işlenmesi durumunda bile, öldürülen kişinin yakınları tarafından suçlunun affedilmesinin daha hayırlı olacağını Kuran'da bildirmiştir. Müslümanın Kuran'a göre yükümlülüğü, hep Allah rızası için en hayırlısını seçmektir. Cinayette dahi Allah, affetmeyi hayırlı gördüğüne göre, Müslümanın asıl yerine getirmesi gereken hüküm budur. İslam, şefkat, merhamet, sevgi, barış, adalet ve huzur dinidir. İslam'ı Kuran'da tarif edilen şeklinden daha farklı göstermeye çalışanların bu tutumlarından ivedilikle vazgeçmeleri gerekmektedir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder