5 Mayıs 2013 Pazar

Kadın Düşmanlığı İslam'ın Değil, Darwinistlerin ve Yobazların Özelliğidir

Kadın düşmanlığı ve kadını ikinci sınıf vatandaş gibi görme yanılgısı, Darwinistlerin, faşistlerin, komünistlerin ve bağnazların ortak özelliğidir. Bağnazlar hurafeler içinde yaşadıklarından, Darwinistler de kadınları sözde az gelişmiş bir hayvan türü olarak gördüklerinden kadınlara değer vermez, hatta nefret ederler. Ancak bunların hepsi elbette ki şeytanın sevkiyle ortaya çıkan, insanlık dışı düşüncelerdir.

Müslüman topluluklarda olduğu kadar, Hristiyanlar ve Museviler için de bağnazlığın büyük bir tehlike olduğundan bahsetmiştik. Hristiyanlardan da, Musevilerden de kadını ikinci sınıf vatandaş olarak görüp, kadına yönelik nefretini her fırsatta belli eden pek çok bağnaz bulunmaktadır. Ancak, nasıl ki bazı Hristiyanların ya da bazı Musevilerin bu hatalı bakış açıları bütün olarak Hristiyanlığa veya Museviliğe mal edilemezse, birtakım Müslümanların sahip oldukları aynı hatalı bakış açısı da İslam'a maledilemez. İslam dininde kadın ile erkek eşittir. Hatta Kuran'da kadın çok daha üstün tutulmuştur, korunmuştur. Allah Kuran ayetlerinde insanlar arasındaki tek ölçünün takva olduğunu bildirir. İslam kadını övüp yüceltir. Dolayısıyla kadını küçük gören bir üslubun İslam dininde bulunduğunu iddia edenler çok büyük bir hataya düşmektedirler.

İslam dininin kadını sözde ikinci sınıf bir insan olarak kabul ettiği yönündeki çarpık bakış açısı, kitabın başından bu yana üzerinde durduğumuz deccali odakların, İslam karşıtlığını yaygınlaştırabilmek için seçtikleri en hassas konulardan, başvurdukları en temel yöntemlerden biridir. Söz konusu çevreler, hiçbir temeli ve doğruluğu olmayan bu yanlış bakış açısını dünya çapında yaygınlaştırabilmek ve İslam ile ilgili olumsuz bir anlayış yerleştirmek için de bağnazları kullanırlar.

Peygamber Efendimiz (sav)'in kadınlara olan şefkatli, merhametli yaklaşımından, Kuran ayetlerinde kadınlara verilen tüm haklardan, kadınlara yönelik gösterilmesi gerektiği bildirilen güzel ahlaktan uzak olan bu kişiler, kendi uydurdukları hurafelerle gerçekten de kadınlara zulmü, adaletsizliği, haksızlığı, merhametsizliği, hatta adeta insan yerine koymamayı kendilerince dinimizin emri gibi göstermeye çalışmışlardır. Onları cahilce izleyen kitleler de asırlardır devam eden bu uygulamaları devam ettirmiş ve bu kirli inanç bazı Müslüman topluluklarda zemin bulmuştur. Söz konusu bağnazların hurafelerini dayandırdıkları kaynak ise kadın karşıtlığını savunan uydurma hadislerdir.




Peygamberimiz (sav)'in hadislerinden örneklerle İslam'da kadına verilen değer

Peygamberimiz (s.a.v) diyor ki; "Kadınları sevmek Peygamberlerin ahlakındandır." Kuleyni, Kâfi ve birçok yerde var. Yine Resulullah (s.a.v)'den hadis: "Kadınlara karşı sevgisi çoğalmadığı sürece bir kimsenin, imanının artacağını düşünmüyorum." Kadın sevgisi imanla bağlantılı, inşaAllah.

Resulullah (s.a.v)'den yine hadis: "Benim göz aydınlığım namazda, haz kaynağım da kadınlarda karar kılındı." Allah tarafından, bir nimet olarak. Yine Resulullah (s.a.v)'den hadis: "Kulun kadınlara karşı sevgisi çoğaldıkça, fazilet bakımından da imanı da artar." "Kişinin kenz (elinde tutacağı, muhafaza edeceği hazine, servet) edeceği şeyin en hayırlısını söyleyeyim mi? Saliha kadındır" diyor Peygamberimiz (s.a.v).

Ömer bin el-Hattab şöyle demiştir: "Vallahi biz cahiliyede (cahiliye devrinde) kadınlara değer vermezdik." Şimdi nasıl küfürde kadına değer vermiyorlar, aynısı o devirde de var. "Allah onlarla ilgili ayetler gönderdikten ve onlara bazı hakları verdikten sonra biz de kadınlara değer vermeye başladık ve onları sevdik" diyor.

Ahir zamanda kadınlara gereken değer verilecek

...Kadınlara karşı sevgi ahir zamanın özelliği olacak. Mehdi (a.s.) devrinde, kadınlar sevilecek, kadınlar özgür olacak. Peygamberimiz (s.a.v.) onunla ilgili özel hadisler söylemiş. Mesela, kadınların tek başına uzun mesafelerde seyahat edeceklerini söylüyor veya arkadaşlarıyla beraber uzun mesafelerde seyahat edeceklerini söylüyor Peygamberimiz (s.a.v.).

Şu an gidemiyor kadınlar. Bakın Meclis'te de çok az kadın var. Bu çok anormal bir durumdur.En az yarısının kadın olması lazım Meclis'in, kilit noktaların da en az yarısının kadın olması lazım.

Kadın Başbakan da olur, Cumhurbaşkanı da olur, Meclis başkanı da olur. Çok güzel varlıklardır kadınlar, her yerde onların nezih görünümünü, o güzel sıcak görünümlerini biz görelim. Allah'ın Rahman ve Rahim isminin tecellisidir kadınlar. Allah'ın Latif ve Nur isimlerinin tecellileridir. …

Kuran'da kadının hukuku hep öndedir ve kadın övülmüştür

İslam'da kadının yerini anlamak için öncelikle Kuran ayetlerine ve Peygamber Efendimiz (sav)'in uygulamalarına bakmak gerekir.

Kadın, Kuran'a göre çok mübarek ve övülen bir varlıktır. Kadınlar sonsuz güç ve kudret sahibi olan Rabbimiz tarafından çok büyük bir nimet, kalplere hitap eden bir süs ve güzellik olarak yaratıldıkları gibi, İslam adına materyalizmle, Darwinizm'le, komünizmle ve bunun gibi tüm dinsiz akımlarla ilmi mücadelenin de önemli bir parçasıdırlar. Kuran ayetlerine bakıldığında kadınların hukukunun erkeğe kıyasla daima ön planda tutulduğu görülür. Kadın, Kuran ayetlerinde sürekli olarak korunmakta, hakları gözetilmekte, maddi ve manevi mağduriyet yaşamayacağı haklarla desteklenmektedir. Zor yükümlülüklerin daha ziyade erkeklere verilmiş olmasının hikmeti budur. Allah kadını, güzel bir tecelli, namus ve temizlik sembolü, şefkat ve sevgi kaynağı olarak yaratmıştır. Kadın, dünyaya sıcaklığı, sevgiyi, en güzel dostluğu öğreten öğretmendir. Allah'ın bir süs olarak yarattığı, övdüğü, koruduğu güzel bir nimettir.

Müslümanlıkta kadın sultandır. İslam'da erkeğe bir kısım fiziksel sorumlulukların yüklenmiş olması bu sebepledir. Kadın, ev içinde veya dışında çalışmak, para kazanmak zorunda değildir. Elbette isterse çalışabilir, fakat zorda kalmaması, güçlük çekmemesi için erkek kadının bakımı ve ihtiyaçlarıyla ilgilenmeye mecburdur. Dolayısıyla bir erkek hanımını tarlada, fabrikada veya herhangi başka bir yerde çalışmaya zorlayamaz. Tam tersine onun en güzel şekilde rahat etmesi, ona zarar gelmemesi, korunup kollanması erkeğin sorumluluğuna bırakılmıştır.

Kadın-erkek eşitliği konusunda İslam'a yönelik eleştiriler getirmeye kalkan kişiler, Kuran'ın kadınlara verdiği bu üstün değerin farkında dahi değildirler. Onlar, kadın-erkek eşitliği üzerine yaygaralar yapar ve İslam'a yönelik suçlamalarda bulunurlarken, önyargılı bir bakış açısına sahip oldukları ve Kuran ayetlerinde tarif edilen gerçek İslam ahlakından habersiz oldukları için, Kuran'a göre kadının erkekten çok daha üstün tutulmuş olduğunu bilmezler.

Kuran'ın indirilişi ile o dönemin cahiliye toplumlarında kadınlara olan çarpık bakış açısı ortadan kaldırılmış, kadına toplum içinde saygın bir yer kazandırılmıştır. Peygamberimiz (sav), kadınlara her zaman çok büyük değer vermiş, Rabbimiz'in alemlere rahmet olarak indirdiği Kuran ayetleri vesilesiyle kadınların ikinci sınıf insan muamelesi görmelerine asla izin vermemiştir. Peygamberimiz (sav) aynı zamanda kadınları Allah'tan bir nimet olarak görüp onlara derin sevgi, merhamet, şefkat ve saygı beslemiştir. Peygamberimiz (sav)'in kadınlara duyduğu bu derin duyguları şu hikmetli sözleri çok güzel ifade etmektedir:

Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi: güzel koku, saliha kadın, gözümün nuru olan namaz. [Nesâî, İşretu'n-Nisâ 1, (7, 61).]

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'den rivayet edilen sahih hadislerde, İslam dininde kadınlara verilen gerçek değer tüm açıklığıyla görülmektedir. Bu hadislerden bazıları şöyledir:

Kadınlara ancak asalet ve şeref sahibi kimse değer verir. Onları ancak kötü ve aşağılık kimseler hor görür... (İ. Asakir)

"Sizin en hayırlınız, kadınlarına karşı en iyi davrananlardır." (İ. Asakir )

Hanımlarınızı üzmeyin. Onlar, Allahü Teâlâ'nın size emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin! [Müslim]

Hanımı ile iyi geçinip şakalaşanı Allahü Teâlâ sever, rızklarını artırır. [İ. Lâl]

En üstün mümin, hanımına, en iyi, en lütufkâr davranan güzel ahlaklı kimsedir. [Tirmizi]

En iyi Müslüman, hanımına en iyi davranandır. İçinizde, hanımına en iyi davranan benim. [Nesai]

Hanımına güler yüzle bakan erkeğin defterine, bir köle azat etmiş sevabı yazılır. [R. Nasıhin]

Hanımını döven, Allah'a ve Resûlüne asi olur. Kıyamette onun hasmı ben olurum. [R. Nasıhin]

Kuran'ı okuyan bir insan, ayetlerde kadının aklına, ince düşünme ve detayları görme yeteneğine dair çeşitli işaretler olduğunu hemen fark eder. Örneğin Kuran'da Sebe Melikesi Belkıs'dan bahsedilmektedir. Belkıs, dönemin devlet başkanıdır. Allah Kuran'da kadının, devlet başkanı olabileceğine ve devlet idarelerini üstlenebileceğine işaret etmektedir.

Allah'a karşı gelen, münafıklık yapan, kötü ahlak gösteren kadınlar "kadın" oldukları için değil, Allah'a karşı isyankar oldukları ve zulmettikleri için yerilmektedirler. Bu konuda hüküm kadın için de erkek için de aynıdır. Bu konudaki hüküm her dinde aynıdır. Devleti yıkmaya kalkan anarşist kadınlar hapse atıldığı için o devlete "kadın düşmanı" denemeyeceği gibi, münafık ve müşrik kadınların varlığından dolayı aynı suçlama bir dine yönelik de getirilemez.

İslam'da erkekler kadınların hakimi değil, gözetip kollayıcısıdırlar

Günümüzde birtakım çevreler, özellikle de bazı Hristiyanlar, İslam kaynaklarında "erkeğin kadına egemenliğinin" tarif edildiğini iddia eder ve bazı bağnazların kadınlara yönelik hatalı uygulamalarını da bu mantıklarıyla özdeşleştirirler. Bu hatalı mantıklarına kendilerince delil olarak gösterdikleri ayet şu şekildedir:

Allah'ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir'... (Nisa Suresi, 34)

Bu ayette geçen "kavvam" kelimesinin Arapça'daki manası "koruyucu, kollayıcı, gözetici" demektir. Dolayısıyla ayetteki açıklama, yukarıda yaptığımız izahlarla tam olarak örtüşmektedir. Allah erkeği zorluklara ve sıkıntılara karşı kadını korumakla, kollamakla ve gözetmekle görevlendirmiştir. Bu, daha önce de belirttiğimiz gibi kadının aczinden veya korunmaya muhtaç bir varlık olmasından değil, değerli bir nimet olmasından kaynaklanmaktadır. İnsanların bazılarının bazılarına üstün kılınması ifadesiyle de erkek ve kadının yaratılış farklılığına vurgu yapılmış olduğu açıktır. Kadın ve erkek elbette ki fiziksel anlamda birbirlerinden farklı yapılara sahiptirler. Ancak kadının fiziksel olarak, erkeğe oranla daha naif olması, onun toplum içerisinde erkekten daha az değer görmesi için bir sebep değildir. Elbette güç ve kuvvet bakımından üstün özelliklere sahip kadınlar vardır. Fakat genel olarak erkeklerin zor ve ağır görevleri üstlenecek fiziki bir üstünlüğe sahip oldukları açıktır. Ancak yaratılıştaki bu fiziksel farklılık hiçbir şekilde ahlaki, akli veya manevi bir üstünlüğün işareti değildir, tam tersine erkeğin koruyuculuk vasfını yerine getirmesi için gereklidir.

Kuran'da erkeğin kadının yöneticisi olduğuna dair hiçbir hüküm yoktur. Kuran'a göre ne erkek kadına ne de kadın erkeğe egemenlik kuramaz. Her ikisi de birbirini tamamlamak üzere Allah'a karşı eşit hak ve sorumluluklarla yaratılmıştır. Kadının erkek tarafından "korunuyor ve gözetiliyor" olması, Allah'ın kadına verdiği üstün değerdendir.

Üstünlük takvaya göredir, cinsiyete göre değil

Allah Kuran ayetleriyle, kadınlara bir güzellik ve nimet olarak, onları koruma altına almış, fakat bununla birlikte İslam'a hizmet anlamında Müslüman erkek ile Müslüman kadını eşit tutmuştur. Her ikisi de Allah'a ibadet etmekle, Kuran ahlakını yaşamakla, insanlara iyiliği emredip kötülüğü engellemekle ve Kuran'da bildirilen tüm emir ve tavsiyelere uymakla yükümlüdürler. Allah Kuran'ın "Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir." (Enfal Suresi, 29) ayetinde, Allah'tan korkup sakınan her insana, 'doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış' vereceğini vadetmiştir. Kişinin kadın ya da erkek olması bu sonucu değiştirmemektedir. Samimiyetine, ihlasına ve imanına karşılık, Allah bir insana hayatın her alanında kendisini doğru yola ulaştıracak, doğru kararlar almasını ve isabetli tavırlarda bulunmasını sağlayacak bir akıl vermektedir. Dolayısıyla akıl, kişinin cinsiyetine göre değil, tümüyle Allah'a olan samimi bağlılığına, yakınlığına ve korkusuna göre gelişmektedir.

Allah adına dinsiz akımlara karşı ilmi mücadele veren erkek ve kadın Müslümanlar arasında ise üstünlüğün tek ölçüsü takvadır. Rabbimiz bir ayette şöyle buyurur:

"Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır." (Hucurat Suresi, 13)

Bu ayet, yukarıda tarifini yaptığımız bağnazlara da en güzel cevabı vermektedir. Kendilerince Kuran'ı delil göstererek erkekleri kadınlardan üstün görenler yalan söylemektedirler. Uydurdukları hurafelerle insanları kandırmaya çalışmaktadırlar. Kuran ayetlerini ve Peygamber Efendimiz (sav)'in hayatını incelemek bağnazların kadına bakış açılarının gerçek İslam dini ile hiçbir ilgisinin olmadığını anlamak için yeterlidir.

Yüce Allah pek çok ayetinde "mümin erkekler ve mümin kadınlar"dan bahseder. Kuran'da kadın ve erkek ayrı tutulmamıştır. Allah müminlerden bahsederken onların erkek veya kadın olmalarına değil, salih amellerde bulunan kişiler olmalarına dikkati çekmektedir. Kuran'da yapılan üstünlük ayrımı kadın ve erkek arasında değil, salih amellerde bulunan müminler ile müşrik ve münafıklar arasındadır. İmanın kendisine kazandırdığı akıl ile hareket eden her insan, kadın olsun erkek olsun, hayata dair her konuda başarı elde edebilir, pek çok insana göre öne de geçebilir. Bu tümüyle kişinin, isteğine, şevkine ve azmine bağlıdır. İman edenler İslam ahlakının bir gereği olarak, kendilerini hiçbir zaman hiçbir konuda yeterli görmezler. Daima daha akıllı, daha yetenekli, daha sorumluluk sahibi, daha kişilikli, daha güzel ahlaklı insanlar olabilmek için çaba harcarlar.

Yüce Allah, Müslümanlar arasında erkek veya kadın ayrımı olmadığını, aralarındaki üstünlüğün yalnızca imana, samimiyete, ihlasa, Allah korkusuna yani takvaya göre belirlendiğini ayetlerinde haber vermiştir:

Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. Allah, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir. Allah'tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Tevbe Suresi, 71-72)

Şüphesiz, Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. (Ahzab Suresi, 35)

Ayette açıkça görülebileceği gibi kadın da erkek de Allah'a karşı eşit sorumluluktadır. Kadın ve erkek arasındaki eşitlik, Allah'ın kadına ve erkeğe dünya hayatındaki imtihan sürecinde eşit haklar tanımasından da anlaşılmaktadır.

"Şüphesiz Biz, yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık; onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye." (Kehf Suresi, 7) ve "Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz." (Enbiya Suresi, 35) ayetleriyle Allah, kimlerin daha güzel davranışlarda bulunacağının ortaya çıkması için, kadını da erkeği de denemekte olduğunu bildirmiştir. Bir başka ayette ise Allah "Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele." (Bakara Suresi, 155) şeklinde bildirerek, hayatlarının sonuna kadar kadını da erkeği de çeşitli olaylarla deneyeceğini, tüm bunlara sabır gösterebilenlere ise rahmetiyle karşılık vereceğini müjdelemiştir.

Allah kadına da erkeğe de bir ömür süreci belirlemiş, her ikisini de Kuran'dan sorumlu tutmuş, her ikisine de hayatlarının her anında kendilerine doğruyu ilham edecek bir vicdan vermiş, nefsi ve şeytanı her ikisine düşman kılmıştır. Dünya hayatındaki imtihanın gereği olarak, kadın ya da erkek olsun her kim güzel ahlak gösterip salih amellerde bulunursa, Allah o kişilerin dünyada ve ahirette en güzel karşılığı bulacaklarını bildirmiştir:

Erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim salih bir amelde bulunursa, onlar cennete girecek ve onlar, bir 'çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar' bile haksızlığa uğramayacaklardır. (Nisa Suresi, 124)

Kuran'da kadının hakları daima korunmuştur

Allah'ın insanlar arasında huzur ve adaleti sağlaması için bildirdiği Kuran ahlakı ile, kadının gerek toplumsal yaşantısındaki gerekse aile hayatı içerisindeki tüm hakları koruma altına alınmıştır. Kuşkusuz bu, kadınlar için de çok büyük bir rahmet, büyük bir kolaylık ve nimettir. Allah'ın bildirdiği ahlaka göre hareket edildiğinde, kadınlar zorda kalmayacak, gelecekleri ve rahatları güvence altına alınacaktır.

İlerleyen satırlarda Allah'ın Kuran ayetleri ile bildirdiği, kadını ve sahip olduğu sosyal hakları güvence altına alan ayetlerden bazılarına değinecek ve İslam ahlakında kadına ne kadar değer verildiğini ve nasıl bir ihtimam gösterildiğini ortaya koyacağız.

Boşanma durumunda kadınların gönüllerinin alınması ve hoşnut bırakılmaları

Boşanma, nefislerinin istediği yönde yaşayan kimi insanlar için, karşı taraf ile olan tüm çıkar ilişkilerini sona erdirmeleri anlamına gelir. Bu gibi kimseler çıkar ilişkisinin bittiği yerde, karşı tarafa artık ihtimam ve ilgi göstermeleri için bir gerekçe kalmadığına inanırlar. Çoğu zaman, ayrıldıkları insanlara karşı olan tüm sevgi ve saygı hislerini de yitirdikleri için sadece kendi menfaatlerini koruma altına alacak şekilde hareket eder, karşı tarafın içinde bulunduğu durumu, zorluk ve sıkıntıları, ihtiyaç içerisinde oldukları konuları görmezlikten gelebilirler. Oysa Yüce Rabbimiz Kuran'da, boşanma sonrasında kadınlara şefkat ve merhametle, güzel ahlakla davranılması gerektiğini şöyle tarif etmiştir:

Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamlamışlarsa, onları ya güzellikle tutun ya da güzellikle bırakın..." (Bakara Suresi, 231)

Ey iman edenler, mü'min kadınları nikahlayıp sonra onlara dokunmadan boşarsanız, bu durumda sizin için üzerlerine sayacağınız bir iddet yoktur. Artık (hemen) onları yararlandırın (onlara yetecek bir miktar verin) ve güzel bir salma tarzıyla onları salıverin. (Ahzab Suresi, 49)

Boşanma sırasında ve sonrasında erkeğin kadına göstermesi gereken nezaket, saygı, itina, merhamet ve koruyuculuk Kuran'ın emridir. Böylesine bir ahlak yalnızca Kuran ile yaşanır. Açıktır ki kadına en büyük önem İslam'da verilmektedir. Bunu görmek için hurafecilerin aldatmalarına değil, Kuran ayetlerine ve Peygamber Efendimiz (sav)'in uygulamalarına başvurmak gerekmektedir.

Boşandıktan sonra kadınların maddi güvence altına alınmaları

İslam'da boşanmanın ardından kadının maddi anlamda geleceğinin güvence altına alınması emredilmiştir. Boşanan bir kadının başıboş, korumasız, maddi olarak dayanaksız bırakılması Kuran'da yasaklanmaktadır. Eğer bir kişi gerçekten Kuran'a uyan salih bir müminse, Allah'ın Kuran'da belirttiği bu hükümlere de tam olarak uymak zorundadır. Zaten böyle bir insan, bunu Allah sevgisi ile titizlikle ve isteyerek yapar.

Kuran'da boşanmış bir kadının maddi güvence altına alınmasını şart koşan ayetler şu şekildedir:

(Kocası tarafından) Boşanan (kadın)ların maruf (meşru) bir tarzda yararlanma (ve geçim pay)ları vardır. Bu, sakınanlar üzerinde bir hak (borç) tır. (Bakara Suresi, 241)

... Onları yararlandırın, zengin olan kendi gücü, darda olan da kendi gücü oranında, maruf (meşru ve örfe uygun) bir şekilde yararlandırsın. (Bu,) iyilik edenler üzerinde bir haktır. (Bakara Suresi, 236)

Geniş-imkanları olan, nafakayı geniş imkanlarına göre versin. Rızkı kısıtlı tutulan da, artık Allah'ın kendisine verdiği kadarıyla versin. Allah, hiçbir nefse ona verdiğinden başkasıyla yükümlülük koymaz. Allah, bir güçlüğün ardından bir kolaylığı kılıp-verecektir. (Talak Suresi, 7)

Ayetlerde görüldüğü gibi zengin bir kişi de imkanları kısıtlı olan bir kişi de boşandığı kadını korumakla sorumlu tutulmuştur. Hayatı boyunca o kişiyi bir daha hiç görmeyecek, maddi ve manevi hiçbir çıkar elde etmeyecek de olsa boşandığı eşini maddi anlamda koruma altına almakla ve ona nezaketle davranmakla yükümlüdür. Yüce Allah bunun da mutlaka gönülden, severek ve isteyerek yapılmasının gerekliliğini ayetlerinde belirtmiştir:

"Kadınlara mehirlerini gönülden isteyerek (ve bir hak olarak) verin, fakat onlar, gönül hoşluğuyla size ondan bir şeyi bağışlarlarsa, onu da afiyetle, iç huzuruyla yiyin." (Nisa Suresi, 4)

Kadınlara verilen malların boşandıktan sonra geri alınmaması

Yüce Rabbimiz ayetlerinde, boşanma durumunda erkeğin evli olduğu süre boyunca eşine vermiş olduğu hiçbir şeyi geri almaması gerektiğini bildirmiştir:

"Bir eşi bırakıp yerine bir başka eşi almak isterseniz, onlardan birine (öncekine) yüklerle (mal ve para) vermişseniz bile ondan hiçbir şey almayın. Ona iftira ederek ve apaçık bir günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız? Onu nasıl alırsınız ki, birbirinize katılmış (birleşerek içli-dışlı olmuş)tınız. Onlar sizden kesin bir güvence (kuvvetli bir ahid) de almışlardı." (Nisa Suresi, 20-21)

... Onlara (kadınlara) verdiğiniz bir şeyi geri almanız size helal değildir... (Bakara Suresi, 229)

Allah ayetlerde erkeğe evlilik ile kadına bir söz ve güvence verilmiş olduğunu hatırlatmaktadır. Bu söz nedeniyle de kadına 'yüklerle mal ve para' verilmiş olsa da, yine de bunları geri alma yönünde bir talep içerisinde olunmamasını bildirmiştir. İman eden, Allah'tan korkan ve her işi Allah'ın rızasını kazanabilme umuduyla yapan bir insan, sözün Allah'a karşı verilmiş olduğunu bilir. Bundan dolayı bu konudaki sorumluluğunu en güzel şekilde yerine getirir. Bu, şu an neredeyse dünyanın hiçbir yerinde uygulanamayan çok üstün bir ahlaktır. İşte Kuran'ın derinliğini, sevgi ve şefkat anlayışını kavrayamayan bağnazların ve onları İslam'ın gerçek temsilcileri olarak görme yanılgısına kapılanların en büyük yanılgılarından biri budur. Hak ettiği değer kadına yalnızca Kuran'da verilmektedir.

Bazı Hristiyanlar bu emirlerin neden şu anda İslam ülkelerinde uygulanmadığını dile getirmekte ve bu konuya şüpheyle yaklaşmaktadırlar. Bunun nedeni elbette ki, şu an İslam ülkelerinde gerçek Kuran ahlakının yaşanmıyor olması, birçok ülkede bağnazların kendi uydurdukları hurafelelerin hakim konumda olmasıdır. Yoksa tam olarak Kuran'a göre hareket eden bir Müslüman, Allah'ın bu emirlerini gönül huzuru ve mutluluk içinde yerine getirir.

Boşandıktan sonra kadınların barınmalarının sağlanması

Kuran ayetlerine göre erkek, boşanmanın sonrasında bile kadının güvenliğini ve rahatını sağlamakla sorumlu tutulmuştur. O ana kadar, maddi manevi her türlü ihtiyacını eşinin ya da evlilik ortamının sağladığı imkanlar ile karşılayan kadın, boşanmayla birlikte pek çok açıdan zorluk içerisinde kalabilir. Mümin ahlakı böyle bir durumda kişinin olabildiğince anlayışlı olmasını ve karşı tarafın ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçları gibi tüm detaylarıyla düşünüp yardımcı olmaya çalışmasını gerektirir. İşte bu yüzden özellikle boşanma gibi kadının mağdur kalabileceği durumlar için özel olarak Rabbimiz alınması gereken tedbirleri, yapılması gerekenleri, gösterilmesi gereken güzel ahlak özelliklerini ayetleriyle belirtmiştir. Yüce Allah, boşanmanın sonrasında kadının zor durumda kalmaması ve yeterli korumanın sağlanabilmesi için erkeğe, onu yakında tutmasını öğütlemektedir. Hatta bunun bir tehlike anında göz kulak olabileceği şekilde olması gerektiği ayette bildirilmektedir. Boşanma sonrasında kendisine kalabileceği uygun bir yer bulana kadar bu konuda kadına imkan sağlanması, ona herhangi bir şekilde zarar gelmesine izin verilmemesi, mümin için, vicdani açıdan önemli bir sorumluluktur:

"(Boşadığınız) Kadınları, gücünüz oranında oturmakta olduğunuz yerin bir yanında oturtun, onlara 'darlık ve sıkıntıya düşürmek amacıyla' zarar vermeyin. Eğer onlar hamile iseler, yüklerini bırakıncaya (doğumlarını yapıncaya) kadar onlara nafaka verin. Şayet sizler için (çocuğu) emzirirlerse, onlara ücretlerini ödeyin. (Durum ve ilişkilerinizi) Kendi aranızda maruf (güzellikle ve İslam'a uygun bir tarz) üzere görüşüp-konuşun. Eğer güçlük içine girerseniz, bu durumda (çocuğu) onun (babası) için bir başkası emzirebilir." (Talak Suresi, 6)

Burada konunun önemi açısından tekrar belirtilmesi gerekmektedir: Ayetlerde belirtilen bu koruma tedbirleri elbette ki kadının kendine bakmaktan aciz olduğu anlamına gelmemektedir. Bu, bir kısım önyargılı kişilerin İslam dinine saldırmak amacıyla ortaya attıkları hezeyanlardandır. Ayetlerde üstün bir ahlaktan bahsedilmektedir. Burada, söz konusu olan nezaketli bir ahlak, üstün tutma ve değer vermedir. Kadına sahip çıkmak, çok saygın ve değerli bir varlık olduğunu ona hissettirmektir. Allah'ın kadına verdiği önemi ve koruyuculuğu fiili olarak göstermektir.

Kadınlara zorla mirasçı olunmaması

Kuran'da kadının korunması ile ilgili yükümlülüklerden bir tanesi, kadınlara zorla mirasçı olunmamasıdır. Allah ayetinde şöyle buyurur:

"Ey iman edenler, kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkışmanız helal değildir. Apaçık olan 'çirkin bir hayasızlık' yapmadıkları sürece, onlara verdiklerinizin bir kısmını gidermeniz (kendinize almanız) için onlara baskı yapmanız da (helal değildir.) Onlarla güzellikle geçinin..." (Nisa Suresi, 19)

Allah bu ayetle de kadına baskı yapılmasını ve maddi açıdan onu zor duruma düşürecek bir uygulamayı men etmiştir.

Anneye verilen değer

Annelik makamı, Kuran'da övülmüştür. Anne-babaya saygı, onlara iyilikle davranma, onları her zaman olduğu gibi yaşlılıklarında da koruyup kollama Kuran'da özellikle salih müminlerin üzerine yükletilmiş sorumluluklardır ve bu konuyla ilgili çok fazla ayet bulunmaktadır. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:

Biz insana, anne ve babasına (karşı) güzelliği (ilke edinmesini) tavsiye ettik... (Ankebut Suresi, 8)

Kuran'da anne-babaya hürmet ve iyilik Müslümanlara tavsiye edilmiştir. Fakat anneye verilmiş olan özel bir değer vardır. Allah ayetlerinde şöyle bildirmiştir:

Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. "Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız Bana'dır." (Lokman Suresi, 14)

Biz insana, 'anne ve babasına' iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın)a ulaşınca, dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve Senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben Müslümanlardanım." (Ahkaf Suresi, 15)

Gerçekten de her anne, çocuğunu dünyaya getirebilmek için aylar boyunca büyük fedakarlıklara katlanmaktadır. Allah'ın ayette bildirdiği gibi, zorluk üstüne zorlukla bebeğini karnında taşımakta ve ardından da onu güçlük içerisinde dünyaya getirmektedir. Ve sonra yine büyük bir özveride bulunarak çocuğunun her açıdan rahat etmesini ve korunmasını da üstlenmektedir. Üstelik bunları yaparken hiçbir karşılık beklememekte hatta kendi ihtiyaçlarını da ikinci plana almaktadır. Allah bu gerçekleri bize hatırlatmakta ve annelerimizin çok değerli varlıklar olduğuna dikkat çekmektedir.

Kuran'da kadına verilen değer ve önem bu kadar kesin hükümlerle açıklanmışken, kadın her yönden korunurken bir kısım Hristiyanlar kendilerince İslam'da kadının hor görüldüğünü iddia ederek, Kuran Müslümanlarına karşı hurafecileri delil getirerek eleştiri getirmeye kalkmaktadırlar. Bu kişilerin yapması gereken ayetleri dikkatlice okumak ve tarafsız olarak düşünmektir. Ayrıca bu kişilerin Tevrat ve İncil'de yer alan kadınlara yönelik bazı ifadeleri dikkate almaksızın Kuran'a eleştiri getirmeye çalışmakta ısrarcı olmaları da çok şaşırtıcıdır.

Tevrat ve İncil'deki Kadınlara Yönelik Çarpık İzahlara Örnekler
İslam dininin kadına bakış açısı ile ilgili yanlış bilinenler, özellikle son dönemlerde bazı Hristiyan gruplar tarafından sıkça dile getirilmektedir. Oysa, yukarıda detaylı olarak anlattığımız gibi, Kuran'ın kadınlara yönelik bakış açısı sevgi, şefkat, merhamet ve adalet temeli üzerine kuruludur.

İslam'a bu eleştirileri getiren bazı Hristiyan gruplarının bu konuda neden Tevrat ve İncil'de bulunan bazı ifadelere hiç değinmedikleri şüphe konusudur. Tevrat ve İncil'e baktığımızda, kadınlara yönelik oldukça vahim ifadelerin var olduğunu görürüz.

Örneğin, Hristiyanların da Kutsal Yasa saydıkları, sorumlu olduklarını düşündükleri ve kendi kitapları olarak kabul ettikleri Tevrat'ta zina eden bir kadının cezası taşlanarak öldürülmektir. Bir kısım İslam ülkelerinin uygulamalarının aksine taşlayarak adam öldürme Kuran'da hiçbir yerde yoktur. Ama Tevrat'ta vardır. Konuyla ilgili pasajlar şöyledir:

Eğer bir adam başka birinin karısıyla yatarken yakalanırsa, hem kadınla yatan adam, hem kadın, ikisi de öldürülecek. İsrail'den kötülüğü atacaksınız. (Yasanın Tekrarı 22:22)

Eğer bir adam kentte başka biriyle nişanlı erden bir kızla karşılaşır ve onunla yatarsa, ikisini de kentin kapısına götürecek, taşlayarak öldüreceksiniz. (Yasanın Tekrarı 22:23)

Ancak bu sav doğruysa, kızın erden olduğuna ilişkin bir kanıt bulunamazsa, kızı baba evinin kapısına çıkaracaklar. Kent halkı taşlayarak kızı öldürecek. (Yasanın Tekrarı 22:20)

Biri başka birinin karısıyla, yani komşusunun karısıyla zina ederse, hem kendisi, hem de zina ettiği kadın kesinlikle öldürülecektir. (Levilliler 20: 10)

Babasının karısıyla yatan, babasının namusuna leke sürmüş olur. İkisi de kesinlikle öldürülecektir. Ölümü hak etmişlerdir. (Levilliler 20: 11)

Bir adam geliniyle yatarsa, ikisi de kesinlikle öldürülecektir. Rezillik etmişler, ölümü hak etmişlerdir. (Levilliler 20: 12)

Bir adam hem bir kızla, hem de kızın annesiyle evlenirse, alçaklık etmiş olur. Aranızda böyle alçaklıklar olmasın diye üçü de yakılacaktır. (Levilliler 20: 14)

Kuran'da ise herhangi birine zina suçlamasında bulunan kişinin, o sırada olayı bizzat görmüş olan 4 şahit getirmesi mecburiyeti vardır. Ancak ve ancak o 4 şahit var olduğunda ve şahitler olay yerinde zinaya bizzat şahit olmaları durumunda bir insanın zina yaptığına dair kesin hüküm oluşur.

Hüküm oluştuktan sonra ceza ise yüz değnek vurulmasından ibarettir (Nur Suresi, 2-8). Açıktır ki buradaki ceza hükmü caydırıcı nitelikte verilmiştir. Çünkü bir kişiyi zina yaparken tam o anda alenen görecek 4 kişinin varlığı, uygulamada imkansızdır.

4 şahit getirilmediğinde ise bu suçlamanın tamamen ortadan kalktığı ayetlerde bildirilmektedir:

Bir koca karısına zina suçu attığında ve şahit getirmediğinde ise kadının Allah adına beş kere yemin etmesi onun üzerindeki bu suçlamayı tamamen kaldırır. (Nur Suresi, 8-9)

Tevrat'ta ise zinanın cezası "taşlanarak ölüm"dür. Üstelik şahit getirme mecburiyeti bulunmamaktadır. Cezanın infazı için bir söylenti dahi yeterlidir. Bir kısım Hrisiyanlar İslam'a bu konuda eleştiri getirmektedir, oysa Tevrat'taki bu hüküm hakkında hiçbir yorumda bulunmamaktadırlar. Böylesine ağır ve oldukça açık bir hüküm dilendiğinde tüm Musevilere ve Hristiyanlara maledilebilir. Bu konular Museviler ve Hristiyanlar hakkında çok garip fikirlerin oluşmasına yol açabilir. Fakat Müslümanlar, buradaki hükmün caydırmak amaçlı olduğuna, uygulamada gerçekleştirilmeyeceğine, zaman içinde değiştirildiğine hükmederler ve Musevi ve Hristiyanlara bakış açıları da buna uygun olur.

Buna bir başka örnek, kuşatılan şehirlerdeki esir kadınlarla ilgilidir. Kuran'da erkek olsun kadın olsun bütün esirler korumaya alınmış, savaş sonunda da salıverilmeleri emredilmiştir. Fakat Tevrat'a göre kuşatılan bir şehirdeki kadınlar ve çocuklar "düşman malıdırlar" ve "yağmalanabilirler":

Ama barış önerinizi geri çevirir, sizinle savaşmak isterlerse, kenti kuşatın. Tanrınız RAB kenti elinize teslim edince, orada yaşayan bütün erkekleri kılıçtan geçirin. Kadınları, çocukları, hayvanları ve kentteki her şeyi yağmalayabilirsiniz. Tanrınız RAB'bin size verdiği düşman malını kullanabilirsiniz. (Yasanın Tekrarı 20: 12-14)

Dahası kuşatılan bir şehirdeki kadınlar, hatta çocuklar, hatta bebekler dahi ÖLDÜRÜLMELİDİR:

"Bu kadınlar Balamın verdiği öğüde uyarak Peor olayında İsraillilerin RAB'be ihanet etmesine neden oldular. Bu yüzden RAB'bin topluluğu arasında ölümcül hastalık baş gösterdi. Şimdi bütün erkek çocukları ve erkekle yatmış kadınları öldürün. Yalnız erkekle yatmamış genç kızları kendiniz için sağ bırakın. (Yasanın Tekrarı 20: 16-18)

Musa savaştan dönen ordu komutanlarına -binbaşılara, yüzbaşılara- öfkelendi. Onlara, "Bütün kadınları sağ mı bıraktınız?" diye çıkıştı... (Çölde Sayım 31: 14-15)

"Egemen RAB şöyle diyor: Onları dehşete düşürecek, mallarını yağmalayacak bir kalabalık salacağım üzerlerine. Onları taşa tutacak, kılıçlarıyla parçalayacaklar; oğullarını, kızlarını öldürecek, evlerini ateşe verecekler." (Hezekiel 23: 46-47)

Erkeklerle kadınları, gençlerle yaşlıları, delikanlılarla genç kızları, çobanla sürüsünü, çiftçiyle öküzlerini, calilerle yardımcılarını darmadağın edeceğim. (Yeremya, 51: 22-23)

Yakalananın bedeni delik deşik edilecek, ele geçen kılıçtan geçirilecek. Yavruları gözleri önünde parçalanacak, Evleri yağmalanacak, Kadınlarının ırzına geçilecek... Oklarıyla gençleri parçalayacak, bebeklere acımayacak, çocukları esirgemeyecekler. (Yeşeya 13: 15-18)

Öbürlerine, "Kent boyunca onu izleyin ve kimseye acımadan, kimseyi esirgemeden öldürün" dediğini duydum. "Yaşlıyı, genci, genç kızı, kadını, çocukları öldürün..." (Hezekiel, 13: 5-6)

Şimdi git, Amalekliler'e saldır. Onlara ait her şeyi tümüyle yok et, hiçbir şeyi esirgeme. Kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür. (1 Samuel, 15: 3)

Heşbon Kralı Sihon'a yaptığımız gibi hepsini yok ettik. Her kenti, kadın, erkek ve çocuklarla birlikte, tümüyle yok ettik. (Yasanın Tekrarı, 3: 6)

Tanrımız RAB onu elimize teslim etti. Onu, oğullarını ve bütün halkını yok ettik. Bütün kentlerini ele geçirdik, hepsini yok ettik. Kadın, erkek, çocuk, kimseyi sağ bırakmadık. (Yasanın Tekrarı, 2: 33-34)

Savaşan bir şehirdeki kadın-çocuk hiçbir canlının yaşatılmaması gerektiği yine Tevrat'taki hükümlerden biridir:

Yakınınızdaki uluslara ait olmayan sizden çok uzak kentlerin tümüne böyle davranacaksınız. Ancak Tanrınız RAB'bin miras olarak size vereceği bu halkların kentlerinde soluk alan hiçbir canlıyı yaşatmayacaksınız. Tanrınız RAB'bin size buyurduğu gibi, onları -Hitit, Amor, Kenan, Periz, Hiv ve Yevus halklarını- tümüyle yok edeceksiniz. (Yasanın Tekrarı 20: 15-17)

İslam'da hırsızlık eylemine karşı, ayette açıkça bildirildiği gibi "tekrarı önleyen bir ceza olmak üzere" el kesme vardır. Fakat işlediği suçtan ötürü bir kişi tevbe ediyorsa bu ceza kalkar (Maide Suresi, 38-39). Böyle caydırıcı bir karşılık alacağını bile bile hiç kimse tevbe edip bağışlanma nimetini elbette geri çevirmeyecektir. Dolayısıyla buradaki hükmün, uygulamaya yönelik değil, yalnızca kişileri caydırmaya yönelik olduğu açıktır.

Müslümanlara bu hükümden dolayı eleştiri getiren Hristiyanlar, bu konuda asıl olarak Tevrat'a bakmalıdırlar. Tevrat'ta oldukça ilginç gerekçelerle el kesme cezası vardır üstelik bu kesin hüküm olarak uygulanır ve suçu işleyen kişiye acıma da yoktur:

"Eğer iki adam kavgaya tutuşur da birinin karısı kocasını dövenin elinden kurtarmak için gelip elini uzatır, öbür adamın erkeklik organını tutarsa, kadının elini keseceksiniz; ona acımayacaksınız. (Yasanın Tekrarı 22: 11-12)

Kadınlara yönelik Tevrat'ta geçen ilginç uygulamalardan bir diğeri de şu şekildedir:

Bir kadın cinsel ilişki kurmak amacıyla bir hayvana yaklaşırsa, kadını da hayvanı da kesinlikle öldüreceksiniz. Ölümü hak etmişlerdir. (Levilliler, 20: 16)

Aynı durum İncil için de geçerlidir. Bazı Hristiyanlar Müslümanları, kadını ikinci sınıf vatandaş olarak görmekle suçlarlar. Oysa İncil'e bakıldığında, kadının ikinci sınıf vatandaş konumuna getirildiğine ve erkeğin de ona egemen olarak yaratıldığına dair izahlar dikkati çekmektedir. İncil'de bu yöndeki sözler şu şekildedir:

...Mesih ... kilisenin başı olduğu gibi, erkek de kadının başıdır. (Efesliler 5:23)

Kadınlar toplantılarınızda sessiz kalsın. Konuşmalarına izin yoktur. Kutsal Yasa'nın da belirttiği gibi, uysal olsunlar. Öğrenmek istedikleri bir şey varsa, evde kocalarına sorsunlar. Çünkü kadının toplantı sırasında konuşması ayıptır. (1 Korintliler, 14: 34-35)

Kadının öğretmesine, erkeğe egemen olmasına izin vermiyorum; sessiz olsun. Çünkü önce Adem, sonra Havva yaratıldı; aldatılan da Adem değildi, kadın aldatılıp suç işledi. (1 Timoteos, 2:12-14)

Erkek kadın için değil, kadın erkek için yaratıldı. (1 Korintliler, 11: 9)

Görüldüğü gibi Hristiyanlıkta ve Musevilikte kadınları aşağı görmeye yönelik çok ağır ifadeler varken bazı kişilerin bu ifadelere gözlerini kapatarak İslam'ı kötülemeye çalışmaları anlaşılabilir değildir. Bu kişilerin Kuran'da zaten varolmayan hükümlerden dolayı İslam'ı kendilerince hedef almalarının hiçbir açıklaması yoktur. Müslümanlar; Hristiyan ve Musevilere yönelik nasıl böyle bir bakış açısına sahip değillerse, Museviler ve Hristiyanlar arasında da kadını aşağılayan bağnazlar olduğunu biliyor ve bunu hiçbir şekilde bu iki dinin aslına maletmiyorlarsa; Hristiyanların da -Kuran'da olmayan hurafeleri ve bunları uygulayan bağnazları delil göstererek- İslam'a yönelik yanlış bir bakış açısı edinmemeleri gerekir.

Asıl Kadın Düşmanı Olanlar Bağnazlar, Münafıklar, Darwinistler, Materyalistler, Komünistler ve Faşistlerdir

Kadınlara ikinci sınıf insan muamelesi yapmak, her fırsatta onları aşağılamak, kadının nimet olarak değerini bilmemek, kısaca kadınlardan nefret etmek, asıl olarak Darwinistlerin, materyalistlerin, komünistlerin, faşistlerin ve bağnazların özelliğidir. Bu kişiler hiçbir güzellikten zevk almadıkları; sanattan, estetikten, güzel kokudan, hayvanlardan, bitkilerden, müzikten anlamadıkları gibi; bir nimet olarak yaratılmış kadının değerini de kavrayamazlar. Kendileri de manevi anlamda huzursuz oldukları, temizlik ve estetikten zevk almayan bir hayatın içinde yaşadıkları için güzelliklerin de farkında olmazlar. Hayatlarında zevk değil sıkıntı vardır, bu nedenle de nimetlere nefret ve öfke ile yaklaşırlar.

Bağnazlıkta kadını en fazla aşağılayan, kadına en fazla ikinci sınıf muamelesi yapan kişi örnek insan olarak gösterilir. Bu her üç dinin bağnazları için geçerlidir. Oysa İslam adına ortaya çıkan bağnazlar, Kuran'a tamamen muhalif hareket etmekte, Kuran ayetlerinde ve Peygamber Efendimiz (sav)'in uygulamalarında yer almayan bir bela içinde yaşamaktadırlar. İslam'ı değil hurafelerle oluşturdukları bir batıl dini uygulayan bu insanların düşüncelerinin İslam'a maledilmesi son derece anlamsızdır.

Kadınlara yönelik bu sapkın mantık elbette asıl olarak dinsizliğin kaynağı olan Darwinizm kökenlidir. Darwin, kadınları aşağılık gören bakış açısını açıkça ifade etmekten çekinmemiştir. İnsanın Kökeni adlı kitabında, kadınların idrak etme, hızlı kavrama ve taklit konusunda "daha aşağı ırkların özelliklerini taşıdıklarını" ve bu nedenle "daha eski ve alt bir medeniyet seviyesine sahip olduklarını" (John R. Durant, "The Ascent of Nature in Darwin's Descent of Man" in The Darwinian Heritage, Ed. by David Kohn, (Princeton, NJ: Princeton University Press, 1985), s. 295) yazmıştır. Kadınları kendilerince evrimleşmekte olan, gelişmemiş bir ırk gibi gören bu zihniyetin nasıl ürkütücü bir yaşam şekli olduğu hemen anlaşılmaktadır. Böylesine bağnaz bir zihniyete sahip olan Darwin, kadının evlilikteki rolünü şu inanılması güç sözlerle tarif etmektedir:

"… oynayacak bir nesne - her halükarda bir köpekten daha iyi." (Charles Darwin, The Autobiography of Charles Darwin 1809-1882 (Edited by Nora Barlow), W. W. Norton & Company Inc., New York, 1958, s. 232-233)

Darwin'in bu dehşet verici bakış açısını devam ettirenler bağnazlar, münafıklar, komünistler, faşistler, dinsizler olmuştur. Kirli ve bağnaz Darwinist zihniyetin tüm savunucuları kadına karşı bu bakış açısını korumaktadır. Komünist toplumların tamamı bu mantıktadır. İslam adına ortaya çıkan bazı Darwinist hocaların tümü bu zihniyettedir. Kız çocuklarını doğar doğmaz öldüren, kız çocuğu oldu diye kendini aşağılanmış görenler yine bağnazlardır. Kuran, sürekli olarak kadının lehineyken, hep kadının korunmasına ağırlık verilmişken; bağnazlarda, münafıklarda ve Darwinistlerde bütün sistem erkeği korumaya ve kadını ezmeye yöneliktir. Dolayısıyla kadını aşağı gören bu sapkın zihniyet İslam'ın değil, Darwin'in ve radikalizmin zihniyetidir.

Şu anda İslam ahlakının gerektiği gibi yaşanmadığı tüm toplumlarda kadına ikinci sınıf insan muamelesi yapılmaktadır. Kadına en büyük değeri veren ise İslam ahlakının ve Peygamber Efendimiz (sav)'in sünnetinin tam olarak yaşandığı salih Müslümanların oluşturduğu topluluklardır. Dolayısıyla aşağılık, dinsiz ve Kuran ile değil hurafelerle yaşayan toplulukların kirli anlayışlarını İslami kaynaklıymış gibi göstermeye çalışan kişiler çok ciddi şekilde yanılmaktadırlar. Kadının en üstün tutulduğu, tüm haklarının ve yaşamının koruma altına alındığı, gereken değerin verildiği tek din İslam'dır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder