Kadın düşmanlığı
ve kadını ikinci sınıf vatandaş gibi görme yanılgısı, Darwinistlerin,
faşistlerin, komünistlerin ve bağnazların ortak özelliğidir. Bağnazlar
hurafeler içinde yaşadıklarından, Darwinistler de kadınları sözde az gelişmiş
bir hayvan türü olarak gördüklerinden kadınlara değer vermez, hatta nefret
ederler. Ancak bunların hepsi elbette ki şeytanın sevkiyle ortaya çıkan,
insanlık dışı düşüncelerdir.
Müslüman
topluluklarda olduğu kadar, Hristiyanlar ve Museviler için de bağnazlığın büyük
bir tehlike olduğundan bahsetmiştik. Hristiyanlardan da, Musevilerden de kadını
ikinci sınıf vatandaş olarak görüp, kadına yönelik nefretini her fırsatta belli
eden pek çok bağnaz bulunmaktadır. Ancak, nasıl ki bazı Hristiyanların ya da
bazı Musevilerin bu hatalı bakış açıları bütün olarak Hristiyanlığa veya
Museviliğe mal edilemezse, birtakım Müslümanların sahip oldukları aynı hatalı
bakış açısı da İslam'a maledilemez. İslam dininde kadın ile erkek eşittir.
Hatta Kuran'da kadın çok daha üstün tutulmuştur, korunmuştur. Allah Kuran
ayetlerinde insanlar arasındaki tek ölçünün takva olduğunu bildirir. İslam
kadını övüp yüceltir. Dolayısıyla kadını küçük gören bir üslubun İslam
dininde bulunduğunu iddia edenler çok büyük bir hataya düşmektedirler.
İslam dininin
kadını sözde ikinci sınıf bir insan olarak kabul ettiği yönündeki çarpık bakış
açısı, kitabın başından bu yana üzerinde durduğumuz deccali odakların, İslam
karşıtlığını yaygınlaştırabilmek için seçtikleri en hassas konulardan,
başvurdukları en temel yöntemlerden biridir. Söz konusu çevreler, hiçbir temeli
ve doğruluğu olmayan bu yanlış bakış açısını dünya çapında yaygınlaştırabilmek
ve İslam ile ilgili olumsuz bir anlayış yerleştirmek için de bağnazları
kullanırlar.
Peygamber
Efendimiz (sav)'in kadınlara olan şefkatli, merhametli yaklaşımından, Kuran
ayetlerinde kadınlara verilen tüm haklardan, kadınlara yönelik gösterilmesi
gerektiği bildirilen güzel ahlaktan uzak olan bu kişiler, kendi uydurdukları
hurafelerle gerçekten de kadınlara zulmü, adaletsizliği, haksızlığı,
merhametsizliği, hatta adeta insan yerine koymamayı kendilerince dinimizin emri
gibi göstermeye çalışmışlardır. Onları cahilce izleyen kitleler de asırlardır
devam eden bu uygulamaları devam ettirmiş ve bu kirli inanç bazı Müslüman
topluluklarda zemin bulmuştur. Söz konusu bağnazların hurafelerini
dayandırdıkları kaynak ise kadın karşıtlığını savunan uydurma hadislerdir.
Peygamberimiz
(sav)'in hadislerinden örneklerle İslam'da kadına verilen değer
Peygamberimiz (s.a.v) diyor ki; "Kadınları sevmek Peygamberlerin
ahlakındandır." Kuleyni, Kâfi ve birçok yerde var. Yine Resulullah
(s.a.v)'den hadis: "Kadınlara karşı
sevgisi çoğalmadığı sürece bir kimsenin, imanının artacağını
düşünmüyorum." Kadın sevgisi imanla bağlantılı, inşaAllah.
Resulullah
(s.a.v)'den yine hadis: "Benim göz
aydınlığım namazda, haz kaynağım da kadınlarda karar kılındı." Allah
tarafından, bir nimet olarak. Yine Resulullah (s.a.v)'den hadis: "Kulun kadınlara karşı sevgisi
çoğaldıkça, fazilet bakımından da imanı da artar." "Kişinin kenz
(elinde tutacağı, muhafaza edeceği hazine, servet) edeceği şeyin en hayırlısını
söyleyeyim mi? Saliha kadındır" diyor Peygamberimiz (s.a.v).
Ömer bin
el-Hattab şöyle demiştir: "Vallahi biz cahiliyede (cahiliye devrinde)
kadınlara değer vermezdik." Şimdi nasıl küfürde kadına değer
vermiyorlar, aynısı o devirde de var. "Allah onlarla ilgili ayetler
gönderdikten ve onlara bazı hakları verdikten sonra biz de kadınlara değer
vermeye başladık ve onları sevdik" diyor.
Ahir zamanda
kadınlara gereken değer verilecek
...Kadınlara karşı sevgi ahir zamanın
özelliği olacak. Mehdi (a.s.) devrinde, kadınlar sevilecek, kadınlar özgür
olacak. Peygamberimiz (s.a.v.) onunla ilgili özel hadisler söylemiş. Mesela,
kadınların tek başına uzun mesafelerde seyahat edeceklerini söylüyor veya
arkadaşlarıyla beraber uzun mesafelerde seyahat edeceklerini söylüyor
Peygamberimiz (s.a.v.).
Şu an gidemiyor
kadınlar. Bakın Meclis'te de çok az kadın var. Bu çok anormal bir durumdur.En
az yarısının kadın olması lazım Meclis'in, kilit noktaların da en az yarısının
kadın olması lazım.
Kadın Başbakan
da olur, Cumhurbaşkanı da olur, Meclis başkanı da olur. Çok güzel varlıklardır
kadınlar, her yerde onların nezih görünümünü, o güzel sıcak görünümlerini biz
görelim. Allah'ın Rahman ve Rahim isminin tecellisidir kadınlar. Allah'ın Latif
ve Nur isimlerinin tecellileridir. …
Kuran'da kadının
hukuku hep öndedir ve kadın övülmüştür
İslam'da kadının
yerini anlamak için öncelikle Kuran ayetlerine ve Peygamber Efendimiz (sav)'in
uygulamalarına bakmak gerekir.
Kadın, Kuran'a
göre çok mübarek ve övülen bir varlıktır. Kadınlar sonsuz güç ve kudret sahibi
olan Rabbimiz tarafından çok büyük bir nimet, kalplere hitap eden bir süs ve
güzellik olarak yaratıldıkları gibi, İslam adına materyalizmle, Darwinizm'le,
komünizmle ve bunun gibi tüm dinsiz akımlarla ilmi mücadelenin de önemli bir
parçasıdırlar. Kuran ayetlerine bakıldığında kadınların hukukunun erkeğe
kıyasla daima ön planda tutulduğu görülür. Kadın, Kuran ayetlerinde sürekli
olarak korunmakta, hakları gözetilmekte, maddi ve manevi mağduriyet
yaşamayacağı haklarla desteklenmektedir. Zor yükümlülüklerin daha ziyade
erkeklere verilmiş olmasının hikmeti budur. Allah kadını, güzel bir tecelli,
namus ve temizlik sembolü, şefkat ve sevgi kaynağı olarak yaratmıştır. Kadın,
dünyaya sıcaklığı, sevgiyi, en güzel dostluğu öğreten öğretmendir. Allah'ın bir
süs olarak yarattığı, övdüğü, koruduğu güzel bir nimettir.
Müslümanlıkta
kadın sultandır. İslam'da erkeğe bir kısım fiziksel sorumlulukların yüklenmiş
olması bu sebepledir. Kadın, ev içinde veya dışında çalışmak, para kazanmak
zorunda değildir. Elbette isterse çalışabilir, fakat zorda kalmaması, güçlük
çekmemesi için erkek kadının bakımı ve ihtiyaçlarıyla ilgilenmeye mecburdur.
Dolayısıyla bir erkek hanımını tarlada, fabrikada veya herhangi başka bir yerde
çalışmaya zorlayamaz. Tam tersine onun en güzel şekilde rahat etmesi, ona zarar
gelmemesi, korunup kollanması erkeğin sorumluluğuna bırakılmıştır.
Kadın-erkek
eşitliği konusunda İslam'a yönelik eleştiriler getirmeye kalkan kişiler,
Kuran'ın kadınlara verdiği bu üstün değerin farkında dahi değildirler. Onlar,
kadın-erkek eşitliği üzerine yaygaralar yapar ve İslam'a yönelik suçlamalarda
bulunurlarken, önyargılı bir bakış açısına sahip oldukları ve Kuran ayetlerinde
tarif edilen gerçek İslam ahlakından habersiz oldukları için, Kuran'a göre
kadının erkekten çok daha üstün tutulmuş olduğunu bilmezler.
Kuran'ın
indirilişi ile o dönemin cahiliye toplumlarında kadınlara olan çarpık bakış
açısı ortadan kaldırılmış, kadına toplum içinde saygın bir yer
kazandırılmıştır. Peygamberimiz (sav), kadınlara her zaman çok büyük değer
vermiş, Rabbimiz'in alemlere rahmet olarak indirdiği Kuran ayetleri vesilesiyle
kadınların ikinci sınıf insan muamelesi görmelerine asla izin vermemiştir.
Peygamberimiz (sav) aynı zamanda kadınları Allah'tan bir nimet olarak görüp
onlara derin sevgi, merhamet, şefkat ve saygı beslemiştir. Peygamberimiz
(sav)'in kadınlara duyduğu bu derin duyguları şu hikmetli sözleri çok güzel
ifade etmektedir:
Dünyanızdan
bana üç şey sevdirildi: güzel koku, saliha kadın, gözümün nuru olan
namaz. [Nesâî, İşretu'n-Nisâ 1, (7, 61).]
Peygamber
Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'den rivayet edilen sahih hadislerde, İslam dininde
kadınlara verilen gerçek değer tüm açıklığıyla görülmektedir. Bu hadislerden
bazıları şöyledir:
Kadınlara
ancak asalet ve şeref sahibi kimse değer verir. Onları ancak kötü ve aşağılık kimseler hor
görür... (İ. Asakir)
"Sizin
en hayırlınız, kadınlarına karşı en iyi davrananlardır." (İ. Asakir )
Hanımlarınızı
üzmeyin. Onlar, Allahü
Teâlâ'nın size emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin! [Müslim]
Hanımı
ile iyi geçinip şakalaşanı Allahü Teâlâ sever, rızklarını artırır. [İ. Lâl]
En üstün
mümin, hanımına, en iyi, en lütufkâr davranan güzel ahlaklı kimsedir.
[Tirmizi]
En iyi
Müslüman, hanımına en iyi davranandır. İçinizde, hanımına en iyi
davranan benim. [Nesai]
Hanımına
güler yüzle bakan erkeğin defterine, bir köle azat etmiş sevabı yazılır. [R. Nasıhin]
Hanımını
döven, Allah'a ve Resûlüne asi olur. Kıyamette onun hasmı ben olurum. [R. Nasıhin]
Kuran'ı okuyan
bir insan, ayetlerde kadının aklına, ince düşünme ve detayları görme yeteneğine
dair çeşitli işaretler olduğunu hemen fark eder. Örneğin Kuran'da Sebe Melikesi
Belkıs'dan bahsedilmektedir. Belkıs, dönemin devlet başkanıdır. Allah Kuran'da
kadının, devlet başkanı olabileceğine ve devlet idarelerini üstlenebileceğine
işaret etmektedir.
Allah'a karşı
gelen, münafıklık yapan, kötü ahlak gösteren kadınlar "kadın" oldukları
için değil, Allah'a karşı isyankar oldukları ve zulmettikleri için
yerilmektedirler. Bu konuda hüküm kadın için de erkek için de aynıdır. Bu
konudaki hüküm her dinde aynıdır. Devleti yıkmaya kalkan anarşist kadınlar
hapse atıldığı için o devlete "kadın düşmanı" denemeyeceği gibi,
münafık ve müşrik kadınların varlığından dolayı aynı suçlama bir dine yönelik
de getirilemez.
İslam'da erkekler
kadınların hakimi değil, gözetip kollayıcısıdırlar
Günümüzde
birtakım çevreler, özellikle de bazı Hristiyanlar, İslam kaynaklarında
"erkeğin kadına egemenliğinin" tarif edildiğini iddia eder ve bazı
bağnazların kadınlara yönelik hatalı uygulamalarını da bu mantıklarıyla
özdeşleştirirler. Bu hatalı mantıklarına kendilerince delil olarak
gösterdikleri ayet şu şekildedir:
Allah'ın, bazısını
bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle
erkekler, kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir'... (Nisa Suresi, 34)
Bu ayette geçen
"kavvam" kelimesinin Arapça'daki manası "koruyucu, kollayıcı,
gözetici" demektir. Dolayısıyla ayetteki açıklama, yukarıda yaptığımız
izahlarla tam olarak örtüşmektedir. Allah erkeği zorluklara ve sıkıntılara
karşı kadını korumakla, kollamakla ve gözetmekle görevlendirmiştir. Bu, daha
önce de belirttiğimiz gibi kadının aczinden veya korunmaya muhtaç bir varlık
olmasından değil, değerli bir nimet olmasından kaynaklanmaktadır. İnsanların
bazılarının bazılarına üstün kılınması ifadesiyle de erkek ve kadının yaratılış
farklılığına vurgu yapılmış olduğu açıktır. Kadın ve erkek elbette ki fiziksel
anlamda birbirlerinden farklı yapılara sahiptirler. Ancak kadının fiziksel
olarak, erkeğe oranla daha naif olması, onun toplum içerisinde erkekten daha az
değer görmesi için bir sebep değildir. Elbette güç ve kuvvet bakımından üstün
özelliklere sahip kadınlar vardır. Fakat genel olarak erkeklerin zor ve ağır
görevleri üstlenecek fiziki bir üstünlüğe sahip oldukları açıktır. Ancak
yaratılıştaki bu fiziksel farklılık hiçbir şekilde ahlaki, akli veya manevi bir
üstünlüğün işareti değildir, tam tersine erkeğin koruyuculuk vasfını yerine
getirmesi için gereklidir.
Kuran'da
erkeğin kadının yöneticisi olduğuna dair hiçbir hüküm yoktur. Kuran'a göre ne erkek kadına ne de kadın
erkeğe egemenlik kuramaz. Her ikisi de birbirini tamamlamak üzere Allah'a karşı
eşit hak ve sorumluluklarla yaratılmıştır. Kadının erkek tarafından
"korunuyor ve gözetiliyor" olması, Allah'ın kadına verdiği üstün
değerdendir.
Üstünlük takvaya
göredir, cinsiyete göre değil
Allah Kuran
ayetleriyle, kadınlara bir güzellik ve nimet olarak, onları koruma altına
almış, fakat bununla birlikte İslam'a hizmet anlamında Müslüman erkek ile
Müslüman kadını eşit tutmuştur. Her ikisi de Allah'a ibadet etmekle, Kuran
ahlakını yaşamakla, insanlara iyiliği emredip kötülüğü engellemekle ve Kuran'da
bildirilen tüm emir ve tavsiyelere uymakla yükümlüdürler. Allah Kuran'ın "Ey
iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir
nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah
büyük fazl sahibidir." (Enfal Suresi, 29) ayetinde, Allah'tan korkup
sakınan her insana, 'doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış' vereceğini
vadetmiştir. Kişinin kadın ya da erkek olması bu sonucu değiştirmemektedir.
Samimiyetine, ihlasına ve imanına karşılık, Allah bir insana hayatın her
alanında kendisini doğru yola ulaştıracak, doğru kararlar almasını ve isabetli
tavırlarda bulunmasını sağlayacak bir akıl vermektedir. Dolayısıyla akıl,
kişinin cinsiyetine göre değil, tümüyle Allah'a olan samimi bağlılığına,
yakınlığına ve korkusuna göre gelişmektedir.
Allah adına
dinsiz akımlara karşı ilmi mücadele veren erkek ve kadın Müslümanlar arasında
ise üstünlüğün tek ölçüsü takvadır. Rabbimiz bir ayette şöyle buyurur:
"Ey insanlar,
gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle
tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah
Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en
ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır."
(Hucurat Suresi, 13)
Bu ayet,
yukarıda tarifini yaptığımız bağnazlara da en güzel cevabı vermektedir.
Kendilerince Kuran'ı delil göstererek erkekleri kadınlardan üstün görenler yalan
söylemektedirler. Uydurdukları hurafelerle insanları kandırmaya
çalışmaktadırlar. Kuran ayetlerini ve Peygamber Efendimiz (sav)'in hayatını
incelemek bağnazların kadına bakış açılarının gerçek İslam dini ile hiçbir
ilgisinin olmadığını anlamak için yeterlidir.
Yüce Allah pek
çok ayetinde "mümin erkekler ve mümin kadınlar"dan bahseder. Kuran'da
kadın ve erkek ayrı tutulmamıştır. Allah müminlerden bahsederken onların
erkek veya kadın olmalarına değil, salih amellerde bulunan kişiler olmalarına
dikkati çekmektedir. Kuran'da yapılan üstünlük ayrımı kadın ve erkek arasında
değil, salih amellerde bulunan müminler ile müşrik ve münafıklar arasındadır.
İmanın kendisine kazandırdığı akıl ile hareket eden her insan, kadın olsun
erkek olsun, hayata dair her konuda başarı elde edebilir, pek çok insana göre
öne de geçebilir. Bu tümüyle kişinin, isteğine, şevkine ve azmine bağlıdır.
İman edenler İslam ahlakının bir gereği olarak, kendilerini hiçbir zaman hiçbir
konuda yeterli görmezler. Daima daha akıllı, daha yetenekli, daha sorumluluk
sahibi, daha kişilikli, daha güzel ahlaklı insanlar olabilmek için çaba harcarlar.
Yüce Allah,
Müslümanlar arasında erkek veya kadın ayrımı olmadığını, aralarındaki
üstünlüğün yalnızca imana, samimiyete, ihlasa, Allah korkusuna yani takvaya
göre belirlendiğini ayetlerinde haber vermiştir:
Mü'min erkekler
ve mü'min kadınlar birbirlerinin
velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru
kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederler. İşte
Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve
güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. Allah, mü'min erkeklere ve mü'min
kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve
Adn cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir. Allah'tan olan hoşnutluk ise en
büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Tevbe Suresi, 71-72)
Şüphesiz, Müslüman
erkekler ve müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, gönülden
(Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar,
sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler
ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve
saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve
sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar,
ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar,
Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar;
(işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. (Ahzab
Suresi, 35)
Ayette açıkça
görülebileceği gibi kadın da erkek de Allah'a karşı eşit sorumluluktadır. Kadın
ve erkek arasındaki eşitlik, Allah'ın kadına ve erkeğe dünya hayatındaki
imtihan sürecinde eşit haklar tanımasından da anlaşılmaktadır.
"Şüphesiz
Biz, yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık; onların hangisinin daha
güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye." (Kehf Suresi, 7) ve "Her nefis ölümü
tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz
Bize döndürüleceksiniz." (Enbiya Suresi, 35) ayetleriyle Allah,
kimlerin daha güzel davranışlarda bulunacağının ortaya çıkması için, kadını da
erkeği de denemekte olduğunu bildirmiştir. Bir başka ayette ise Allah "Andolsun,
Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden
eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele." (Bakara
Suresi, 155) şeklinde bildirerek, hayatlarının sonuna kadar kadını da erkeği de
çeşitli olaylarla deneyeceğini, tüm bunlara sabır gösterebilenlere ise
rahmetiyle karşılık vereceğini müjdelemiştir.
Allah kadına da
erkeğe de bir ömür süreci belirlemiş, her ikisini de Kuran'dan sorumlu tutmuş,
her ikisine de hayatlarının her anında kendilerine doğruyu ilham edecek bir
vicdan vermiş, nefsi ve şeytanı her ikisine düşman kılmıştır. Dünya hayatındaki
imtihanın gereği olarak, kadın ya da erkek olsun her kim güzel ahlak gösterip
salih amellerde bulunursa, Allah o kişilerin dünyada ve ahirette en güzel
karşılığı bulacaklarını bildirmiştir:
Erkek olsun,
kadın olsun inanmış
olarak kim salih bir amelde bulunursa, onlar cennete girecek ve onlar, bir
'çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar' bile haksızlığa uğramayacaklardır. (Nisa
Suresi, 124)
Kuran'da kadının
hakları daima korunmuştur
Allah'ın
insanlar arasında huzur ve adaleti sağlaması için bildirdiği Kuran ahlakı ile,
kadının gerek toplumsal yaşantısındaki gerekse aile hayatı içerisindeki tüm
hakları koruma altına alınmıştır. Kuşkusuz bu, kadınlar için de çok büyük bir
rahmet, büyük bir kolaylık ve nimettir. Allah'ın bildirdiği ahlaka göre hareket
edildiğinde, kadınlar zorda kalmayacak, gelecekleri ve rahatları güvence altına
alınacaktır.
İlerleyen
satırlarda Allah'ın Kuran ayetleri ile bildirdiği, kadını ve sahip olduğu
sosyal hakları güvence altına alan ayetlerden bazılarına değinecek ve İslam
ahlakında kadına ne kadar değer verildiğini ve nasıl bir ihtimam gösterildiğini
ortaya koyacağız.
Boşanma durumunda
kadınların gönüllerinin alınması ve hoşnut bırakılmaları
Boşanma,
nefislerinin istediği yönde yaşayan kimi insanlar için, karşı taraf ile olan
tüm çıkar ilişkilerini sona erdirmeleri anlamına gelir. Bu gibi kimseler çıkar
ilişkisinin bittiği yerde, karşı tarafa artık ihtimam ve ilgi göstermeleri için
bir gerekçe kalmadığına inanırlar. Çoğu zaman, ayrıldıkları insanlara karşı
olan tüm sevgi ve saygı hislerini de yitirdikleri için sadece kendi
menfaatlerini koruma altına alacak şekilde hareket eder, karşı tarafın içinde
bulunduğu durumu, zorluk ve sıkıntıları, ihtiyaç içerisinde oldukları konuları
görmezlikten gelebilirler. Oysa Yüce Rabbimiz Kuran'da, boşanma sonrasında
kadınlara şefkat ve merhametle, güzel ahlakla davranılması gerektiğini şöyle
tarif etmiştir:
Kadınları
boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamlamışlarsa, onları ya güzellikle
tutun ya da güzellikle bırakın..." (Bakara Suresi, 231)
Ey iman edenler,
mü'min kadınları nikahlayıp sonra onlara dokunmadan boşarsanız, bu durumda
sizin için üzerlerine sayacağınız bir iddet yoktur. Artık (hemen) onları
yararlandırın (onlara yetecek bir miktar verin) ve güzel bir salma tarzıyla
onları salıverin. (Ahzab Suresi, 49)
Boşanma
sırasında ve sonrasında erkeğin kadına göstermesi gereken nezaket, saygı,
itina, merhamet ve koruyuculuk Kuran'ın emridir. Böylesine bir ahlak yalnızca
Kuran ile yaşanır. Açıktır ki kadına en büyük önem İslam'da verilmektedir. Bunu
görmek için hurafecilerin aldatmalarına değil, Kuran ayetlerine ve Peygamber
Efendimiz (sav)'in uygulamalarına başvurmak gerekmektedir.
Boşandıktan sonra kadınların maddi güvence altına
alınmaları
İslam'da
boşanmanın ardından kadının maddi anlamda geleceğinin güvence altına alınması
emredilmiştir. Boşanan bir kadının başıboş, korumasız, maddi olarak dayanaksız
bırakılması Kuran'da yasaklanmaktadır. Eğer bir kişi gerçekten Kuran'a uyan
salih bir müminse, Allah'ın Kuran'da belirttiği bu hükümlere de tam olarak
uymak zorundadır. Zaten böyle bir insan, bunu Allah sevgisi ile titizlikle ve
isteyerek yapar.
Kuran'da
boşanmış bir kadının maddi güvence altına alınmasını şart koşan ayetler şu
şekildedir:
(Kocası tarafından)
Boşanan (kadın)ların maruf (meşru) bir tarzda yararlanma (ve geçim pay)ları
vardır. Bu, sakınanlar üzerinde bir hak (borç) tır. (Bakara Suresi, 241)
... Onları
yararlandırın, zengin olan kendi gücü, darda olan da kendi gücü oranında,
maruf (meşru ve örfe uygun) bir şekilde yararlandırsın. (Bu,) iyilik edenler
üzerinde bir haktır. (Bakara Suresi, 236)
Geniş-imkanları
olan, nafakayı geniş imkanlarına göre versin. Rızkı kısıtlı tutulan da, artık
Allah'ın kendisine verdiği kadarıyla versin. Allah, hiçbir nefse ona verdiğinden başkasıyla
yükümlülük koymaz. Allah, bir güçlüğün ardından bir kolaylığı kılıp-verecektir.
(Talak Suresi, 7)
Ayetlerde
görüldüğü gibi zengin bir kişi de imkanları kısıtlı olan bir kişi de boşandığı
kadını korumakla sorumlu tutulmuştur. Hayatı boyunca o kişiyi bir daha hiç
görmeyecek, maddi ve manevi hiçbir çıkar elde etmeyecek de olsa boşandığı eşini
maddi anlamda koruma altına almakla ve ona nezaketle davranmakla yükümlüdür.
Yüce Allah bunun da mutlaka gönülden, severek ve isteyerek yapılmasının
gerekliliğini ayetlerinde belirtmiştir:
"Kadınlara
mehirlerini gönülden isteyerek (ve bir hak olarak) verin, fakat onlar,
gönül hoşluğuyla size ondan bir şeyi bağışlarlarsa, onu da afiyetle, iç
huzuruyla yiyin." (Nisa Suresi, 4)
Kadınlara verilen malların boşandıktan sonra
geri alınmaması
Yüce Rabbimiz
ayetlerinde, boşanma durumunda erkeğin evli olduğu süre boyunca eşine vermiş
olduğu hiçbir şeyi geri almaması gerektiğini bildirmiştir:
"Bir eşi
bırakıp yerine bir başka eşi almak isterseniz, onlardan birine (öncekine)
yüklerle (mal ve para) vermişseniz bile ondan hiçbir şey almayın. Ona
iftira ederek ve apaçık bir günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız? Onu
nasıl alırsınız ki, birbirinize katılmış (birleşerek içli-dışlı olmuş)tınız. Onlar
sizden kesin bir güvence (kuvvetli bir ahid) de almışlardı." (Nisa
Suresi, 20-21)
... Onlara
(kadınlara) verdiğiniz bir şeyi geri almanız size helal değildir... (Bakara
Suresi, 229)
Allah ayetlerde
erkeğe evlilik ile kadına bir söz ve güvence verilmiş olduğunu
hatırlatmaktadır. Bu söz nedeniyle de kadına 'yüklerle mal ve para' verilmiş
olsa da, yine de bunları geri alma yönünde bir talep içerisinde olunmamasını
bildirmiştir. İman eden, Allah'tan korkan ve her işi Allah'ın rızasını
kazanabilme umuduyla yapan bir insan, sözün Allah'a karşı verilmiş olduğunu
bilir. Bundan dolayı bu konudaki sorumluluğunu en güzel şekilde yerine getirir.
Bu, şu an neredeyse dünyanın hiçbir yerinde uygulanamayan çok üstün bir
ahlaktır. İşte Kuran'ın derinliğini, sevgi ve şefkat anlayışını kavrayamayan
bağnazların ve onları İslam'ın gerçek temsilcileri olarak görme yanılgısına
kapılanların en büyük yanılgılarından biri budur. Hak ettiği değer kadına
yalnızca Kuran'da verilmektedir.
Bazı
Hristiyanlar bu emirlerin neden şu anda İslam ülkelerinde uygulanmadığını dile
getirmekte ve bu konuya şüpheyle yaklaşmaktadırlar. Bunun nedeni elbette ki, şu
an İslam ülkelerinde gerçek Kuran ahlakının yaşanmıyor olması, birçok ülkede
bağnazların kendi uydurdukları hurafelelerin hakim konumda olmasıdır. Yoksa tam
olarak Kuran'a göre hareket eden bir Müslüman, Allah'ın bu emirlerini gönül
huzuru ve mutluluk içinde yerine getirir.
Boşandıktan sonra kadınların barınmalarının
sağlanması
Kuran ayetlerine
göre erkek, boşanmanın sonrasında bile kadının güvenliğini ve rahatını
sağlamakla sorumlu tutulmuştur. O ana kadar, maddi manevi her türlü ihtiyacını
eşinin ya da evlilik ortamının sağladığı imkanlar ile karşılayan kadın,
boşanmayla birlikte pek çok açıdan zorluk içerisinde kalabilir. Mümin ahlakı
böyle bir durumda kişinin olabildiğince anlayışlı olmasını ve karşı tarafın
ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçları gibi tüm detaylarıyla düşünüp yardımcı olmaya çalışmasını
gerektirir. İşte bu yüzden özellikle boşanma gibi kadının mağdur kalabileceği
durumlar için özel olarak Rabbimiz alınması gereken tedbirleri, yapılması
gerekenleri, gösterilmesi gereken güzel ahlak özelliklerini ayetleriyle
belirtmiştir. Yüce Allah, boşanmanın sonrasında kadının zor durumda kalmaması
ve yeterli korumanın sağlanabilmesi için erkeğe, onu yakında tutmasını
öğütlemektedir. Hatta bunun bir tehlike anında göz kulak olabileceği şekilde
olması gerektiği ayette bildirilmektedir. Boşanma sonrasında kendisine
kalabileceği uygun bir yer bulana kadar bu konuda kadına imkan sağlanması, ona
herhangi bir şekilde zarar gelmesine izin verilmemesi, mümin için, vicdani
açıdan önemli bir sorumluluktur:
"(Boşadığınız)
Kadınları, gücünüz oranında oturmakta olduğunuz yerin bir yanında oturtun,
onlara 'darlık ve sıkıntıya düşürmek amacıyla' zarar vermeyin. Eğer onlar
hamile iseler, yüklerini bırakıncaya (doğumlarını yapıncaya) kadar onlara
nafaka verin. Şayet sizler için (çocuğu) emzirirlerse, onlara ücretlerini
ödeyin. (Durum ve ilişkilerinizi) Kendi aranızda maruf (güzellikle ve İslam'a
uygun bir tarz) üzere görüşüp-konuşun. Eğer güçlük içine girerseniz, bu durumda
(çocuğu) onun (babası) için bir başkası emzirebilir." (Talak Suresi, 6)
Burada konunun
önemi açısından tekrar belirtilmesi gerekmektedir: Ayetlerde belirtilen bu
koruma tedbirleri elbette ki kadının kendine bakmaktan aciz olduğu anlamına
gelmemektedir. Bu, bir kısım önyargılı kişilerin İslam dinine saldırmak
amacıyla ortaya attıkları hezeyanlardandır. Ayetlerde üstün bir ahlaktan
bahsedilmektedir. Burada, söz konusu olan nezaketli bir ahlak, üstün tutma ve
değer vermedir. Kadına sahip çıkmak, çok saygın ve değerli bir varlık olduğunu
ona hissettirmektir. Allah'ın kadına verdiği önemi ve koruyuculuğu fiili olarak
göstermektir.
Kadınlara zorla
mirasçı olunmaması
Kuran'da kadının
korunması ile ilgili yükümlülüklerden bir tanesi, kadınlara zorla mirasçı
olunmamasıdır. Allah ayetinde şöyle buyurur:
"Ey iman
edenler, kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkışmanız helal değildir.
Apaçık olan 'çirkin bir hayasızlık' yapmadıkları sürece, onlara verdiklerinizin
bir kısmını gidermeniz (kendinize almanız) için onlara baskı yapmanız da (helal
değildir.) Onlarla güzellikle geçinin..." (Nisa Suresi, 19)
Allah bu ayetle
de kadına baskı yapılmasını ve maddi açıdan onu zor duruma düşürecek bir
uygulamayı men etmiştir.
Anneye verilen
değer
Annelik makamı,
Kuran'da övülmüştür. Anne-babaya saygı, onlara iyilikle davranma, onları her
zaman olduğu gibi yaşlılıklarında da koruyup kollama Kuran'da özellikle salih
müminlerin üzerine yükletilmiş sorumluluklardır ve bu konuyla ilgili çok fazla
ayet bulunmaktadır. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:
Biz insana, anne
ve babasına (karşı) güzelliği (ilke edinmesini) tavsiye ettik... (Ankebut
Suresi, 8)
Kuran'da
anne-babaya hürmet ve iyilik Müslümanlara tavsiye edilmiştir. Fakat anneye
verilmiş olan özel bir değer vardır. Allah ayetlerinde şöyle bildirmiştir:
Biz insana anne
ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk
üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl
içindedir. "Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız
Bana'dır." (Lokman Suresi, 14)
Biz insana, 'anne
ve babasına' iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve
onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz
aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın)a ulaşınca,
dedi ki: "Rabbim, bana, anne ve
babama verdiğin nimete şükretmemi ve Senin razı olacağın salih bir amelde
bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı ver. Gerçekten ben tevbe
edip Sana yöneldim ve gerçekten ben Müslümanlardanım." (Ahkaf Suresi, 15)
Gerçekten de her
anne, çocuğunu dünyaya getirebilmek için aylar boyunca büyük fedakarlıklara
katlanmaktadır. Allah'ın ayette bildirdiği gibi, zorluk üstüne zorlukla
bebeğini karnında taşımakta ve ardından da onu güçlük içerisinde dünyaya
getirmektedir. Ve sonra yine büyük bir özveride bulunarak çocuğunun her açıdan
rahat etmesini ve korunmasını da üstlenmektedir. Üstelik bunları yaparken
hiçbir karşılık beklememekte hatta kendi ihtiyaçlarını da ikinci plana
almaktadır. Allah bu gerçekleri bize hatırlatmakta ve annelerimizin çok değerli
varlıklar olduğuna dikkat çekmektedir.
Kuran'da kadına verilen
değer ve önem bu kadar kesin hükümlerle açıklanmışken, kadın her yönden
korunurken bir kısım Hristiyanlar kendilerince İslam'da kadının hor görüldüğünü
iddia ederek, Kuran Müslümanlarına karşı hurafecileri delil getirerek eleştiri
getirmeye kalkmaktadırlar. Bu kişilerin yapması gereken ayetleri dikkatlice
okumak ve tarafsız olarak düşünmektir. Ayrıca bu kişilerin Tevrat ve İncil'de
yer alan kadınlara yönelik bazı ifadeleri dikkate almaksızın Kuran'a eleştiri
getirmeye çalışmakta ısrarcı olmaları da çok şaşırtıcıdır.
Tevrat ve
İncil'deki Kadınlara Yönelik Çarpık İzahlara Örnekler
İslam dininin
kadına bakış açısı ile ilgili yanlış bilinenler, özellikle son dönemlerde bazı
Hristiyan gruplar tarafından sıkça dile getirilmektedir. Oysa, yukarıda detaylı
olarak anlattığımız gibi, Kuran'ın kadınlara yönelik bakış açısı sevgi, şefkat,
merhamet ve adalet temeli üzerine kuruludur.
İslam'a bu
eleştirileri getiren bazı Hristiyan gruplarının bu konuda neden Tevrat ve
İncil'de bulunan bazı ifadelere hiç değinmedikleri şüphe konusudur. Tevrat ve
İncil'e baktığımızda, kadınlara yönelik oldukça vahim ifadelerin var
olduğunu görürüz.
Örneğin,
Hristiyanların da Kutsal Yasa saydıkları, sorumlu olduklarını düşündükleri ve
kendi kitapları olarak kabul ettikleri Tevrat'ta zina eden bir kadının cezası taşlanarak
öldürülmektir. Bir kısım İslam ülkelerinin uygulamalarının aksine
taşlayarak adam öldürme Kuran'da hiçbir yerde yoktur. Ama Tevrat'ta vardır.
Konuyla ilgili pasajlar şöyledir:
Eğer bir
adam başka birinin karısıyla yatarken yakalanırsa, hem kadınla yatan adam, hem
kadın, ikisi de öldürülecek. İsrail'den kötülüğü atacaksınız. (Yasanın
Tekrarı 22:22)
Eğer bir
adam kentte başka biriyle nişanlı erden bir kızla karşılaşır ve onunla yatarsa,
ikisini de kentin kapısına götürecek, taşlayarak öldüreceksiniz.
(Yasanın Tekrarı 22:23)
Ancak bu sav
doğruysa, kızın erden olduğuna ilişkin bir kanıt bulunamazsa, kızı baba evinin
kapısına çıkaracaklar. Kent halkı taşlayarak kızı öldürecek. (Yasanın
Tekrarı 22:20)
Biri başka
birinin karısıyla, yani komşusunun karısıyla zina ederse, hem kendisi, hem
de zina ettiği kadın kesinlikle öldürülecektir. (Levilliler 20: 10)
Babasının
karısıyla yatan, babasının namusuna leke sürmüş olur. İkisi de kesinlikle
öldürülecektir. Ölümü hak etmişlerdir. (Levilliler 20: 11)
Bir adam geliniyle yatarsa, ikisi de kesinlikle
öldürülecektir. Rezillik etmişler, ölümü hak etmişlerdir. (Levilliler 20:
12)
Bir adam hem
bir kızla, hem de kızın annesiyle evlenirse, alçaklık etmiş olur. Aranızda
böyle alçaklıklar olmasın diye üçü de yakılacaktır. (Levilliler 20: 14)
Kuran'da ise
herhangi birine zina suçlamasında bulunan kişinin, o sırada olayı bizzat
görmüş olan 4 şahit getirmesi mecburiyeti vardır. Ancak ve ancak o 4 şahit
var olduğunda ve şahitler olay yerinde zinaya bizzat şahit olmaları durumunda
bir insanın zina yaptığına dair kesin hüküm oluşur.
Hüküm oluştuktan
sonra ceza ise yüz değnek vurulmasından ibarettir (Nur Suresi, 2-8). Açıktır ki
buradaki ceza hükmü caydırıcı nitelikte verilmiştir. Çünkü bir kişiyi zina
yaparken tam o anda alenen görecek 4 kişinin varlığı, uygulamada imkansızdır.
4 şahit
getirilmediğinde ise bu suçlamanın tamamen ortadan kalktığı ayetlerde
bildirilmektedir:
Bir koca karısına
zina suçu attığında ve şahit getirmediğinde ise kadının Allah adına beş kere
yemin etmesi onun üzerindeki bu suçlamayı tamamen kaldırır. (Nur Suresi,
8-9)
Tevrat'ta ise
zinanın cezası "taşlanarak ölüm"dür. Üstelik şahit getirme
mecburiyeti bulunmamaktadır. Cezanın infazı için bir söylenti dahi yeterlidir.
Bir kısım Hrisiyanlar İslam'a bu konuda eleştiri getirmektedir, oysa
Tevrat'taki bu hüküm hakkında hiçbir yorumda bulunmamaktadırlar. Böylesine ağır
ve oldukça açık bir hüküm dilendiğinde tüm Musevilere ve Hristiyanlara
maledilebilir. Bu konular Museviler ve Hristiyanlar hakkında çok garip
fikirlerin oluşmasına yol açabilir. Fakat Müslümanlar, buradaki hükmün caydırmak
amaçlı olduğuna, uygulamada gerçekleştirilmeyeceğine, zaman içinde
değiştirildiğine hükmederler ve Musevi ve Hristiyanlara bakış açıları da buna uygun olur.
Buna bir başka
örnek, kuşatılan şehirlerdeki esir kadınlarla ilgilidir. Kuran'da erkek olsun
kadın olsun bütün esirler korumaya alınmış, savaş sonunda da salıverilmeleri
emredilmiştir. Fakat Tevrat'a göre kuşatılan bir şehirdeki kadınlar ve çocuklar
"düşman malıdırlar" ve "yağmalanabilirler":
Ama barış
önerinizi geri çevirir, sizinle savaşmak isterlerse, kenti kuşatın. Tanrınız
RAB kenti elinize teslim edince, orada yaşayan bütün erkekleri kılıçtan
geçirin. Kadınları, çocukları, hayvanları ve kentteki her şeyi
yağmalayabilirsiniz. Tanrınız RAB'bin size verdiği düşman malını
kullanabilirsiniz. (Yasanın Tekrarı 20: 12-14)
Dahası kuşatılan
bir şehirdeki kadınlar, hatta çocuklar, hatta bebekler dahi ÖLDÜRÜLMELİDİR:
"Bu
kadınlar Balamın verdiği öğüde uyarak Peor olayında İsraillilerin RAB'be ihanet
etmesine neden oldular. Bu yüzden RAB'bin topluluğu arasında ölümcül hastalık
baş gösterdi. Şimdi bütün erkek çocukları ve erkekle yatmış kadınları
öldürün. Yalnız erkekle yatmamış genç kızları kendiniz için sağ bırakın.
(Yasanın Tekrarı 20: 16-18)
Musa
savaştan dönen ordu komutanlarına -binbaşılara, yüzbaşılara- öfkelendi. Onlara,
"Bütün kadınları sağ mı bıraktınız?" diye çıkıştı... (Çölde
Sayım 31: 14-15)
"Egemen
RAB şöyle diyor: Onları dehşete düşürecek, mallarını yağmalayacak bir kalabalık
salacağım üzerlerine. Onları taşa tutacak, kılıçlarıyla parçalayacaklar;
oğullarını, kızlarını öldürecek, evlerini ateşe verecekler." (Hezekiel
23: 46-47)
Erkeklerle
kadınları, gençlerle yaşlıları, delikanlılarla genç kızları, çobanla sürüsünü,
çiftçiyle öküzlerini, calilerle yardımcılarını darmadağın edeceğim.
(Yeremya, 51: 22-23)
Yakalananın bedeni
delik deşik edilecek, ele geçen kılıçtan geçirilecek. Yavruları gözleri
önünde parçalanacak, Evleri yağmalanacak, Kadınlarının ırzına geçilecek...
Oklarıyla gençleri parçalayacak, bebeklere acımayacak, çocukları
esirgemeyecekler. (Yeşeya 13: 15-18)
Öbürlerine,
"Kent boyunca onu izleyin ve kimseye acımadan, kimseyi esirgemeden
öldürün" dediğini duydum. "Yaşlıyı, genci, genç kızı, kadını,
çocukları öldürün..." (Hezekiel, 13: 5-6)
Şimdi git,
Amalekliler'e saldır. Onlara ait her şeyi tümüyle yok et, hiçbir şeyi esirgeme.
Kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür. (1
Samuel, 15: 3)
Heşbon Kralı
Sihon'a yaptığımız gibi hepsini yok ettik. Her kenti, kadın, erkek ve
çocuklarla birlikte, tümüyle yok ettik. (Yasanın Tekrarı, 3: 6)
Tanrımız RAB
onu elimize teslim etti. Onu, oğullarını ve bütün halkını yok ettik. Bütün
kentlerini ele geçirdik, hepsini yok ettik. Kadın, erkek, çocuk, kimseyi sağ
bırakmadık. (Yasanın Tekrarı, 2: 33-34)
Savaşan bir
şehirdeki kadın-çocuk hiçbir canlının yaşatılmaması gerektiği yine
Tevrat'taki hükümlerden biridir:
Yakınınızdaki
uluslara ait olmayan sizden çok uzak kentlerin tümüne böyle davranacaksınız.
Ancak Tanrınız RAB'bin miras olarak size vereceği bu halkların kentlerinde
soluk alan hiçbir canlıyı yaşatmayacaksınız. Tanrınız RAB'bin size
buyurduğu gibi, onları -Hitit, Amor, Kenan, Periz, Hiv ve Yevus halklarını- tümüyle
yok edeceksiniz. (Yasanın Tekrarı 20: 15-17)
İslam'da
hırsızlık eylemine karşı, ayette açıkça bildirildiği gibi "tekrarı önleyen
bir ceza olmak üzere" el kesme vardır. Fakat işlediği suçtan ötürü bir
kişi tevbe ediyorsa bu ceza kalkar (Maide Suresi, 38-39). Böyle caydırıcı bir
karşılık alacağını bile bile hiç kimse tevbe edip bağışlanma nimetini elbette
geri çevirmeyecektir. Dolayısıyla buradaki hükmün, uygulamaya yönelik değil,
yalnızca kişileri caydırmaya yönelik olduğu açıktır.
Müslümanlara bu
hükümden dolayı eleştiri getiren Hristiyanlar, bu konuda asıl olarak Tevrat'a
bakmalıdırlar. Tevrat'ta oldukça ilginç gerekçelerle el kesme cezası vardır
üstelik bu kesin hüküm olarak uygulanır ve suçu işleyen kişiye acıma da yoktur:
"Eğer
iki adam kavgaya tutuşur da birinin karısı kocasını dövenin elinden kurtarmak
için gelip elini uzatır, öbür adamın erkeklik organını tutarsa, kadının
elini keseceksiniz; ona acımayacaksınız. (Yasanın Tekrarı 22: 11-12)
Kadınlara
yönelik Tevrat'ta geçen ilginç uygulamalardan bir diğeri de şu şekildedir:
Bir kadın
cinsel ilişki kurmak amacıyla bir hayvana yaklaşırsa, kadını da hayvanı da
kesinlikle öldüreceksiniz. Ölümü hak etmişlerdir. (Levilliler, 20: 16)
Aynı durum
İncil için de geçerlidir. Bazı Hristiyanlar Müslümanları, kadını ikinci sınıf vatandaş olarak
görmekle suçlarlar. Oysa İncil'e bakıldığında, kadının ikinci sınıf vatandaş
konumuna getirildiğine ve erkeğin de ona egemen olarak yaratıldığına dair
izahlar dikkati çekmektedir. İncil'de bu yöndeki sözler şu şekildedir:
...Mesih ...
kilisenin başı olduğu gibi, erkek de kadının başıdır. (Efesliler 5:23)
Kadınlar
toplantılarınızda sessiz kalsın. Konuşmalarına izin yoktur. Kutsal
Yasa'nın da belirttiği gibi, uysal olsunlar. Öğrenmek istedikleri bir şey
varsa, evde kocalarına sorsunlar. Çünkü kadının toplantı sırasında konuşması
ayıptır. (1 Korintliler, 14: 34-35)
Kadının
öğretmesine, erkeğe egemen olmasına izin vermiyorum; sessiz olsun. Çünkü önce Adem, sonra Havva
yaratıldı; aldatılan da Adem değildi, kadın aldatılıp suç işledi. (1 Timoteos,
2:12-14)
Erkek
kadın için değil, kadın erkek için yaratıldı. (1 Korintliler, 11: 9)
Görüldüğü gibi
Hristiyanlıkta ve Musevilikte kadınları aşağı görmeye yönelik çok ağır ifadeler
varken bazı kişilerin bu ifadelere gözlerini kapatarak İslam'ı kötülemeye çalışmaları
anlaşılabilir değildir. Bu kişilerin Kuran'da zaten varolmayan hükümlerden
dolayı İslam'ı kendilerince hedef almalarının hiçbir açıklaması yoktur.
Müslümanlar; Hristiyan ve Musevilere yönelik nasıl böyle bir bakış açısına
sahip değillerse, Museviler ve Hristiyanlar arasında da kadını aşağılayan
bağnazlar olduğunu biliyor ve bunu hiçbir şekilde bu iki dinin aslına
maletmiyorlarsa; Hristiyanların da -Kuran'da olmayan hurafeleri ve bunları
uygulayan bağnazları delil göstererek- İslam'a yönelik yanlış bir bakış açısı
edinmemeleri gerekir.
Asıl Kadın
Düşmanı Olanlar Bağnazlar, Münafıklar, Darwinistler, Materyalistler,
Komünistler ve Faşistlerdir
Kadınlara ikinci
sınıf insan muamelesi yapmak, her fırsatta onları aşağılamak, kadının nimet
olarak değerini bilmemek, kısaca kadınlardan nefret etmek, asıl olarak
Darwinistlerin, materyalistlerin, komünistlerin, faşistlerin ve bağnazların
özelliğidir. Bu kişiler hiçbir güzellikten zevk almadıkları; sanattan,
estetikten, güzel kokudan, hayvanlardan, bitkilerden, müzikten anlamadıkları
gibi; bir nimet olarak yaratılmış kadının değerini de kavrayamazlar. Kendileri
de manevi anlamda huzursuz oldukları, temizlik ve estetikten zevk almayan bir
hayatın içinde yaşadıkları için güzelliklerin de farkında olmazlar. Hayatlarında
zevk değil sıkıntı vardır, bu nedenle de nimetlere nefret ve öfke ile
yaklaşırlar.
Bağnazlıkta
kadını en fazla aşağılayan, kadına en fazla ikinci sınıf muamelesi yapan kişi
örnek insan olarak gösterilir. Bu her üç dinin bağnazları için geçerlidir. Oysa
İslam adına ortaya çıkan bağnazlar, Kuran'a tamamen muhalif hareket etmekte,
Kuran ayetlerinde ve Peygamber Efendimiz (sav)'in uygulamalarında yer almayan
bir bela içinde yaşamaktadırlar. İslam'ı değil hurafelerle oluşturdukları bir
batıl dini uygulayan bu insanların düşüncelerinin İslam'a maledilmesi son
derece anlamsızdır.
Kadınlara
yönelik bu sapkın mantık elbette asıl olarak dinsizliğin kaynağı olan Darwinizm
kökenlidir. Darwin, kadınları aşağılık gören bakış açısını açıkça ifade
etmekten çekinmemiştir. İnsanın Kökeni adlı kitabında, kadınların idrak
etme, hızlı kavrama ve taklit konusunda "daha aşağı ırkların
özelliklerini taşıdıklarını" ve bu nedenle "daha eski ve alt
bir medeniyet seviyesine sahip olduklarını" (John R. Durant, "The
Ascent of Nature in Darwin's Descent of Man" in The Darwinian Heritage,
Ed. by David Kohn, (Princeton, NJ: Princeton University Press, 1985), s. 295)
yazmıştır. Kadınları kendilerince evrimleşmekte olan, gelişmemiş bir ırk gibi
gören bu zihniyetin nasıl ürkütücü bir yaşam şekli olduğu hemen
anlaşılmaktadır. Böylesine bağnaz bir zihniyete sahip olan Darwin, kadının
evlilikteki rolünü şu inanılması güç sözlerle tarif etmektedir:
"… oynayacak
bir nesne - her halükarda bir köpekten daha iyi." (Charles Darwin, The
Autobiography of Charles Darwin 1809-1882 (Edited by Nora Barlow), W. W. Norton
& Company Inc., New York, 1958, s. 232-233)
Darwin'in bu
dehşet verici bakış açısını devam ettirenler bağnazlar, münafıklar,
komünistler, faşistler, dinsizler olmuştur. Kirli ve bağnaz Darwinist
zihniyetin tüm savunucuları kadına karşı bu bakış açısını korumaktadır. Komünist
toplumların tamamı bu mantıktadır. İslam adına ortaya çıkan bazı Darwinist
hocaların tümü bu zihniyettedir. Kız çocuklarını doğar doğmaz öldüren, kız
çocuğu oldu diye kendini aşağılanmış görenler yine bağnazlardır. Kuran,
sürekli olarak kadının lehineyken, hep kadının korunmasına ağırlık verilmişken;
bağnazlarda, münafıklarda ve Darwinistlerde bütün sistem erkeği korumaya ve
kadını ezmeye yöneliktir. Dolayısıyla kadını aşağı gören bu sapkın zihniyet
İslam'ın değil, Darwin'in ve radikalizmin zihniyetidir.
Şu anda İslam
ahlakının gerektiği gibi yaşanmadığı tüm toplumlarda kadına ikinci sınıf insan
muamelesi yapılmaktadır. Kadına en büyük değeri veren ise İslam ahlakının ve
Peygamber Efendimiz (sav)'in sünnetinin tam olarak yaşandığı salih
Müslümanların oluşturduğu topluluklardır. Dolayısıyla aşağılık, dinsiz ve Kuran
ile değil hurafelerle yaşayan toplulukların kirli anlayışlarını İslami
kaynaklıymış gibi göstermeye çalışan kişiler çok ciddi şekilde
yanılmaktadırlar. Kadının en üstün tutulduğu, tüm haklarının ve yaşamının
koruma altına alındığı, gereken değerin verildiği tek din İslam'dır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder