HZ. İSA (AS)'IN İLAH OLDUĞUNA İNANANLARIN CENNETE
GİDECEKLERİ YANILGISI
Gerçek İman Sahipleri Zorluklarla Denenirler
Şu an dünyada
üçleme inancını savunan pek çok Hristiyan, hiçbir tereddüt olmaksızın, kesin
olarak cennete gidecekleri gibi bir fikre inanmaktadırlar. Bu yanlış inanca
göre, cenneti hak etmek için (haşa) Hz. İsa (as)'ın ilah olduğuna inanmak
yeterlidir. Elbette ki bu hatalı düşünce gerçek İsevilikte yer almayan,
Kilise'nin sonradan belirlediği inançlardan biridir. Ancak Kilise'nin yaptırımları
ve baskısı nedeniyle Hristiyanlar bu hatalı inanca kesin olarak uymaları
gerektiğini düşünmektedirler. Hristiyanlar bu şekilde, Hz. İsa (as)'ın bütün
günahların kefareti için çarmıha gerildiğine, papalar ve papazların günahları
bağışlayabildiklerine inanırlar. Bütün bunların kendilerini kurtardığı ve
mutlaka cennete gidecekleri yanılgısına kapılırlar. Söz konusu Hristiyanlara
göre ahirette bir ceza olacaksa, bu sadece Hz. İsa (as)'ı ilah olarak
tanımayanlar içindir. (Allah'ı tenzih ederiz)
Aşağıdaki
açıklamalarımız, bu derin yanılgının içine düşmüş olan Hristiyanlara
yöneliktir. Bu inançtaki Hristiyan kardeşlerimize şu soruları yöneltiyoruz:
-O zaman imtihan
niye vardır? Neden insanlar denenmektedir?
-Neden
zorluklar, felaketler, ateizm, komünizm, sevgisizlik, katliamlar, savaşlar,
depremler, kasırgalar, ölümler yaratılmaktadır?
-Neden haramlar
ve helaller vardır?
-İyilik ve
kötülük neye göredir?
-Dünyanın amacı,
yemek yiyip oturmak ve "Hz. İsa (as) ilahtır" deyip ölümü beklemek
midir?
-Allah rızası
için gayret etmek, zorluk çekmek, nefsi ezmek, güçlüklere, hastalıklara ve
felaketlere sabretmek bu inançta nerededir?
-Cennete gitmek
madem bu kadar kolay, o zaman vefa, fedakarlık, hakkından feragat, ince
düşünce, dostluk, korumacılık gibi güzel vasıfları uygulamanın gereği nedir?
-Ateizm,
dinsizlik, komünizm gibi son derece tehlikeli akımlarla mücadele bu inançta
nerededir?
-Böyle bir
inançta ibadetler var mıdır?
-Böyle bir
inançta Allah rızasını kazanmak için çaba göstermek var mıdır?
Elbette ki Allah
böyle bir din yaratmaz.
Yeryüzündeki
yaratılışın bir sebebi, Allah'ın bir kanunu vardır. Yüce Allah bu sebebi bir
Kuran ayetinde şöyle bildirmiştir:
O, amel (davranış
ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için
ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. (Mülk
Suresi, 2)
İncil'de de
Hristiyanların sürekli bir ümit içinde, gayret etmeleri gerektiği
bildirilmektedir:
Ümidinizden
doğan tam güvenceye kavuşmanız için her birinizin sona dek aynı gayreti
göstermesini arzu ediyoruz. Tembel olmamanızı, vaat edilenleri iman ve
sabırla miras alanların örneğine uymanızı istiyoruz. (İbranilere Mektup,
6:11-12)
Öyleyse
sevgili kardeşlerim... kurtuluşunuzu sonuca götürmek için daha çok gayret
edin. (Pavlus'tan Filipililere Mektup, 2:12)
İşte bu
nedenle her türlü gayreti göstererek imanınıza erdemi, erdeminize
bilgiyi, bilginize özdenetimi, özdenetiminize sebat gücünü, sebat gücünüze
Allah yoluna bağlılığı, bu bağlılığınıza kardeşseverliği, kardeşseverliğinize
sevgiyi katın. (Petrus'un 2. Mektubu 1:5-7)
"Allah'ın
Egemenliği'ne [cennete], birçok sıkıntıdan geçerek girmemiz gerekir"
diyorlardı. (Elçilerin İşleri, 14:22)
Yaratılış
amacımız imtihan olmaktır. Bu imtihan, Allah için yaşayan insanlarla, iman etmeyenleri
birbirinden ayırt edecektir. Ayette belirtildiği şekilde davranış ve amel
bakımından her kişi imtihana tabi tutulacak ve bu imtihanı geçen cenneti
kazanacaktır.
İncil'de de
dünyadaki zorlukların hikmeti şöyle haber verilmiştir:
Bakın bu
acılar, Allah'ın isteğiyle çektiğiniz bu acılar [Allah'ın imtihanı olarak
karşılaştığınız zorluklar] sizde ne büyük ciddiyet, arınmak için ne büyük istek
yarattı!... (Pavlus'tan Korintlilere 2. Mektup, 7:11)
Dünyadaki
imtihan zorludur. İşte bu nedenle peygamberler sürekli olarak zorluk
yaşamışlardır. Bu yüzden ölümle tehdit edilmiş, yurtlarından sürülmüş,
haksız yere hapsedilmişlerdir. Allah rızası için tebliğ yapan, Allah'ın
varlığını anlatan, şu an dünyayı sarmış bütün dinsiz akımlara karşı cephe alan
her kişi benzer zorlukların içine girer. Allah'a iman eden, O'nun gücünü,
büyüklüğünü anlatan herkes o imtihanın zorluklarını yaşar. Böylelikle, Allah'a
karşı samimiyetini göstermiş olur. Zorluklara rağmen Allah'ı sevmek,
zorluklara rağmen ibadetleri yerine getirmekte kararlı olmak bir insanı gerçek
dindar yapar. Allah'a karşı samimiyet ve sevgi, bu zorluklara karşı
gösterilen sebat ve kararlılıkla kanıtlanır. Dolayısıyla iman için ölçü, Allah
için zorluklara göğüs germek, ortam ve şartlar ne olursa olsun ibadetten ödün
vermemek ve dünya için değil, Allah için yaşamaktır.
Allah için
yaşayan bir insan bu dünyada rahat etme peşinde değildir. Tam tersine başına
zorluklar geleceğini bilir. Güçlükler ve imtihanlarla deneneceğinin
farkındadır. Allah'a karşı samimiyetini böyle göstereceğine inanmıştır. Bu,
Allah'ın Kuran'da açıkça bildirdiği bir gerçektir:
Yoksa sizden önce
gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?
Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine
sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü'minlerle; "Allah'ın
yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek
yakındır. (Bakara Suresi, 214)
Hz. İsa (as),
bir peygamber ve tebliğci olması sebebiyle, Allah'a iman etmeye davet ettiği
için zorluklarla karşılaşmıştır. Bu gerçek de bize İncil'de birçok pasajda
haber verilir:
O an Ruh,
İsa'yı çöle gönderdi. İsa çölde kaldığı kırk gün boyunca şeytan tarafından
denendi. Yabanıl hayvanlar arasındaydı, melekler ona hizmet ediyordu.
(Markos, 1: 12-13)
Ne var ki,
adam çıkıp gitti, olayla ilgili haberi her tarafa yayıp duyurmaya başladı. Öyle
ki, İsa artık hiçbir kente açıkça giremez oldu. Ancak dışarıda, ıssız
yerlerde kalıyordu. Ve halk her yerden ona akın ediyordu. (Markos, 1: 45)
İsa bundan
sonra eve gitti. Yine öyle büyük bir kalabalık toplandı ki, İsa'yla öğrencileri
yemek bile yiyemediler. Yakınları bunu duyunca, "Aklını kaçırmış"
diyerek onu almaya geldiler. Yeruşalim'den gelen din bilginleri ise,
"Baalzevul onun içine girmiş" ve "Cinleri, cinlerin önderinin
gücüyle kovuyor" diyorlardı. (Markos, 3: 20-22)
Meryem'in
oğlu, Yakup, Yose, Yahuda ve Simun'un kardeşi olan marangoz değil mi bu?
Kızkardeşleri burada, aramızda yaşamıyor mu?" Ve gücenip onu reddettiler.
İsa da onlara, "Bir peygamber, kendi memleketinden, akraba çevresinden
ve kendi evinden başka yerde hor görülmez" dedi. (Markos, 6: 3-4)
"İnsanoğlu,
başkâhinlerin ve din bilginlerinin eline teslim edilecek. Onlar da onu ölüm
cezasına çarptıracak ve öteki uluslara teslim edecekler. Onunla alay
edecek... (Markos, 10: 33-34)
Fısıh ve
Mayasız Ekmek Bayramı'na iki gün kalmıştı. Başkâhinlerle din bilginleri
İsa'yı hileyle tutuklayıp öldürmenin bir yolunu arıyorlardı. "Bayramda
olmasın, yoksa halk arasında kargaşalık çıkar" diyorlardı. (Markos, 14:
1-2)
Başkâhinler
ve Yüksek Kurul'un öteki üyeleri, İsa'yı ölüm cezasına çarptırmak için
kendisine karşı tanık arıyor, ama bulamıyorlardı. Birçok kişi ona karşı
yalan yere tanıklık ettiyse de, tanıklıkları birbirini tutmadı. (Markos, 14:
55-56)
İsa onların kötü
niyetlerini bildiğinden, "Ey ikiyüzlüler!" dedi. "Beni
neden deniyorsunuz? (Matta, 22: 18-19)
Bu sırada
başkâhinlerle halkın ileri gelenleri, Kayafa adındaki başkâhinin sarayında
toplandılar. İsa'yı hileyle tutuklayıp öldürmek için düzen kurdular. (Matta
26: 3-4)
İncil'de aynı
zamanda, Allah için zorluklara göğüs geren havarilerin durumu da
anlatılmaktadır:
"Size
doğrusunu söyleyeyim" dedi İsa, "[Allah rızası için] benim ve
Müjde'nin [Allah'ın emirlerinin] uğruna evini, kardeşlerini, anne ya da
babasını, çocuklarını ya da topraklarını bırakıp da şimdi, bu çağda
çekeceği zulümlerle birlikte yüz kat daha fazla eve, kardeşe, anneye, çocuğa,
toprağa ve gelecek çağda sonsuz yaşama kavuşmayacak hiç kimse yoktur. Ne var
ki, birincilerin birçoğu sonuncu, sonuncuların birçoğu da birinci olacak."
(Markos, 10:29-31)
[Hz. İsa
(as):] "[Allah rızası için] benim adım uğruna evlerini, kardeşlerini,
anne ya da babasını, çocuklarını ya da topraklarını bırakan herkes,
bunların yüz katını elde edecek ve sonsuz yaşamı miras alacak. Ne var ki,
birincilerin birçoğu sonuncu, sonuncuların birçoğu da birinci olacak."
(Matta, 19:29-30)
Bunun için, Allah'ın
isteği uyarınca acı çekenler, iyilik ederek canlarını güvenilir Yaradan'a
emanet etsinler. (Petrus'un 1. Mektubu, 4:19)
[Hz. İsa
(as):] "Ama siz kendinize dikkat edin! İnsanlar sizi mahkemelere
verecek... [ve] dövecekler. Benden ötürü [Allah rızası için bana
uyduğunuzdan ötürü] valilerin, kralların önüne çıkarılacak, böylece onlara
tanıklık edeceksiniz. Ne var ki, önce Müjde'nin [Allah'ın emirlerinin]
bütün uluslara duyurulması gerekir. Sizi tutuklayıp mahkemeye verdiklerinde,
'Ne söyleyeceğiz?' diye önceden kaygılanmayın. O anda size ne vahyolunursa onu
söyleyin. Çünkü konuşan siz değil, Allah olacak. Kardeş kardeşi, baba çocuğunu
ölüme teslim edecek. Çocuklar anne babalarına başkaldırıp onları öldürtecek.
Benim adımdan ötürü [Allah rızası için bana uyduğunuzdan ötürü] herkes
sizden nefret edecek. Ama sonuna kadar sebat gösteren kurtulacaktır."
(Markos, 13:9-13)
Ama bütün bu
olaylardan önce sizi yakalayıp zulmedecekler. Sizi... zindanlara atacaklar.
Benim adımdan ötürü kralların, valilerin önüne çıkarılacaksınız... Anne
babanız, kardeşleriniz, akraba ve dostlarınız bile sizi ele verecek ve
bazılarınızı öldürtecekler. Benim adımdan ötürü [Allah rızası için bana
uyduğunuzdan ötürü] herkes sizden nefret edecek. Ne var ki, başınızdaki
saçlardan bir tel bile yok olmayacaktır. Sebat göstermekle canlarınızı
kazanacaksınız." (Luka, 21:12-19)
... O gün
Yeruşalim'deki kiliseye karşı dehşetli bir baskı dönemi başladı... Saul ise iman
edenler topluluğunu kırıp geçirmeye başladı. Ev ev dolaşarak, kadın-erkek
demeden iman edenleri dışarı sürüklüyor, hapse atıyordu. Bunun sonucu
dağılan imanlılar, gittikleri her yerde Allah sözünü müjdeliyorlardı.
(Elçilerin İşleri, 8:1-4)
...
[Peygamberler] iman sayesinde ülkeler ele geçirdiler, adaleti sağladılar, vaat
edilenlere kavuştular, aslanların ağzını kapadılar. Kızgın ateşi söndürdüler,
kılıcın ağzından kaçıp kurtuldular. Güçsüzlükte kuvvet buldular, savaşta
güçlendiler, yabancı orduları bozguna uğrattılar... Başkalarıysa salıverilmeyi
reddederek dirilip [ahirette] daha iyi bir yaşama kavuşma umuduyla
işkencelere sabrettiler. Daha başkaları alaya alınıp kamçılandı, hatta zincire
vurulup hapsedildi. Taşlandılar, testereyle biçildiler, kılıçtan geçirilip
öldürüldüler. Koyun postu, keçi derisi içinde dolaştılar, yoksulluk çektiler,
sıkıntılara uğradılar, baskı gördüler. Dünya onlara layık değildi. Çöllerde,
dağlarda, mağaralarda, yeraltı oyuklarında dolanıp durdular. (İbranilere
Mektup, 11:33-38)
[Hz. İsa
(as):] "Bunları size, sendeleyip düşmeyesiniz diye söyledim... Evet, öyle
bir saat geliyor ki, sizi öldüren herkes Allah'a hizmet ettiğini sanacak.
Bunları, Allah'ı ve beni tanımadıkları için yapacaklar. Bunları size şimdiden
bildiriyorum. Öyle ki, saati gelince bunları size söylediğimi
hatırlayasınız..." (Yuhanna, 16:1-4)
İncil'in ve
Kuran'ın bize bildirdiği şudur: İman edenler, sırf iman ettikleri, Allah
yolundan gittikleri ve tebliğ yaptıkları için;
l öldürülmektedirler
l sürgün edilmektedirler
l incitici sözler işitmektedirler
l mahkemelere çıkarılmaktadırlar
l hapsedilmektedirler
l dövülmekte, işkenceye uğratılmaktadırlar
l kamçılanmakta, zincire vurulmaktadırlar
l yalancı şahitler tarafından suçlanmaktadırlar
l yoksulluk içinde yaşamaktadırlar
l delilikle suçlanmaktadırlar
l aileleri tarafından reddedilmekte, hatta aileleri tarafından
öldürülmektedirler
l dağlarda, mağaralarda, yeraltı oyuklarında yaşamaktadırlar
l nefret edilmektedirler
l acı çekmektedirler
Bunlar, İncil'e
göre gerçek mümin vasıflarıdır. Peygamberler ve samimi iman edenler böyle
yaşamışlardır. İmtihan olmuş, zorluk çekmişlerdir. Bunlar, yalnızca Allah'a
iman ettikleri ve dinden taviz vermedikleri için başlarına gelmiştir. Demek ki
gerçek mümin, Allah adına zorluklara göğüs geren ve imtihanı çetin olan
insandır.
Biz bütün
peygamberleri bu yüzden severiz. Havarileri ve sahabeleri bu yüzden severiz.
Onlar imandaki derinliklerini, Allah sevgilerini, Allah rızası için yaşamayı ve
dünyayı değil ahireti istediklerini göstermişlerdir. Onlar işte bu sebeple
cennetin en güzel köşklerinde rızıklanmaktadırlar.
Gerçek iman
budur. Bu, Allah'ın üç İlahi kitapta da bildirmiş olduğu ve peygamberlerin
hayatlarıyla kanıtlanmış bir gerçektir. Gerçek iman, evde oturup yalnızca
Allah'ı sevdiğini söylemek değildir. Allah'ı sevdiğini iddia edenlerin, imanın
gerçek mahiyetini bilmeleri gerekmektedir.
"Hz. İsa
(as)'ın İlah Olduğuna İnanırsanız, Cennete Gidersiniz" Mantığı Büyük Bir
Tehlikedir
Şu anda
Evanjeliklerin ve diğer üçlemeyi savunan Hristiyan mezheplerinden büyük bir
bölümünün ahiret anlayışı son derece hatalıdır. Böyle bir inançta Allah için
ilmi mücadeleye ihtiyaç yoktur. Ateizm, Darwinizm ve komünizm gibi dinsiz
akımlarla mücadeleye gerek yoktur. Böyle bir inançta ibadete de gerek yoktur.
Kişi zaten kendi inancına göre Allah'ın rızasını çoktan kazandığını düşünür.
Haftada bir kere kiliseye gitmesi yeterlidir. Kimisi bunu bile gerekli
görmemektedir. Böyle bir inançta Allah adına güçlük çekmek diye bir kavram
yoktur. Söz konusu kişi zaten güçlükle karşılaşacağı ortamlara ve konulara
girmez. Böyle bir ortamda insanın nefsi ile çatışan, nefsini ezmesi ve eğitmesi
gereken, Allah için fedakarlık yapmasını gerektiren, Allah'a karşı sabır, vefa,
kararlılık ve azim gibi temel iman özelliklerini göstermesi gereken hemen
hiçbir olay yoktur. Kişi, dünyada dünyayı yaşar; nefsine, ailesine, yaşamına
ters gelen hiçbir şeyle karşılaşmaz; zulüm yapsa da, günaha girse de cennetlik
olduğunu düşünür. Çünkü Hz. İsa (as)'ın ilah olduğuna inanıyordur. Böyle bir
din anlayışında da bu yeterli görülür.
Burada elbette
bir kısım Hristiyanları ayrı tutmak gerekir. Tabi ki tüm Hristiyanlar bu
inançta değildir. Bu tanım, üçleme iddiasını savunan ve yanlış bir cennet
anlayışına sahip olan birtakım Hristiyanlara yöneliktir.
Böylesine yanlış
bir din anlayışında adalet sistemi yoktur. Zulüm yapan ile Allah için iyilik
yapan arasında bir ayrım bulunmaz. Çünkü insanlar arasındaki tek ayrım üçleme
inancını kabul edip etmemek üzerinedir. Bir insan hayatı boyunca Allah için
çile çekse, iyilik yapsa, tüm yaşamı Allah adına fedakarlıklarla geçse bile
üçlemeyi reddettiği anda, bu inanca göre cehenneme gidecektir.
Samimi Hristiyan
kardeşlerimize çağrımız şudur:
Her hak dine
zaman içinde bidatler dahil edilmiştir. Her hak dini bozmaya çalışmış çeşitli
odaklar olmuştur. Hristiyanlığa da söz konusu bidatleri dahil edenler, gerçek
dindarlar değildir. Dolayısıyla bunlara körü körüne uymak sonunda ciddi bir
pişmanlığı getirebilir. Samimi Hıristiyanlar da doğru olan yolu, Allah'ı tanıyarak;
hak olan İncil sözlerine uyarak; vicdanlarına, akıllarına ve imanlarına
başvurarak bulmalıdırlar.
Dindar olmak
için Allah korkusu gerekir. Allah sevgisinden kaynaklanan derin Allah korkusu
ile ibadetler zevkle ve tavizsiz yapılır, zorluklara güzel bir sabırla
sabredilir, yaşanan her an Allah için yaşanır. Dindar olan kişinin hayatı
değişir. Gerçek dindar, Allah ile beraber yaşar. İşte bu nedenle hayatı
insanların çoğunluğundan farklıdır. Elbette dindar bir kişi de dünya
nimetlerinden en güzel şekilde faydalanır, fakat dünyadan beklentisi yoktur.
Zorluklar, çetin olaylar, felaketler onu üzmez; çünkü iyilikler gibi her
zorluğun da Allah'tan geldiğini bilir. Zorluklara daha fazla şükreder,
zorluklarla daha fazla güçlenir. Bu gerçek İncil'de de şöyle bildirilmiştir:
Kardeşlerim,
çeşitli denemelerle yüz yüze geldiğinizde bunu büyük sevinçle karşılayın.
Çünkü bilirsiniz ki, imanınızın sınanması dayanma gücünü yaratır.
Dayanma gücü de, hiçbir eksiği olmayan, olgun, kamil kişiler olmanızı sağlasın.
(Yakup'un Mektubu, 1:2-4)
Zaman sona
ererken açığa çıkarılmaya hazır olan kurtuluşa kavuşasınız diye iman sayesinde
Allah'ın gücüyle korunuyorsunuz. Bu nedenle şimdi kısa bir süre çeşitli
denemeler sonucu acı çekmeniz gerekiyorsa da, sevinçle coşmaktasınız. Böylelikle
içtenliği kanıtlanan imanınız... size övgü, yücelik, onur kazandıracak.
İmanınız, ateşle arıtıldığı halde yok olup giden altından daha değerlidir.
Mesih'i görmemiş olsanız da [Allah rızası için] onu seviyorsunuz. Şu anda onu
görmediğiniz halde ona [Allah'ın bir Peygamberi olarak] iman ediyor, sözle
anlatılmaz yüce bir sevinçle coşuyorsunuz. Çünkü imanınızın sonucu olarak
canlarınızın kurtuluşuna erişiyorsunuz. (Petrus'un 1. Mektubu, 1:5-9)
Allah'ı seven
bir insan işte bu yüzden Allah için her an her şeyi yapabilecek güçtedir. Allah
sevgisinde azim, kararlılık, sebat ve güzel ahlak vardır. Allah sevgisi,
fedakarlık gerektirir. Dolayısıyla cenneti hak etmek çaba ister. Allah'ı
razı etmek; Allah için yaşamak, imtihana sebat göstermek ve gerektiğinde dünyevi
her şeyden, başta can ve maldan Allah için feragat etmek ile mümkün olur.
"Benim
yüzümden insanlar size sövüp zulmettikleri, yalan yere size karşı her
türlü kötü sözü söyledikleri zaman ne mutlu size! Sevinin, sevinçle coşun!
Çünkü göklerdeki [ahiretteki] ödülünüz büyüktür. Sizden önce yaşayan
Peygamberlere de böyle zulmettiler." (Matta, 5:11-12)
Hristiyan,
Musevi ya da Müslüman olsun, ahirette mahzun olmayacak olanlar; Allah'a Bir
ve Tek olarak iman edenler ve salih amellerde bulunanlardır. Kuran ayetlerinde
bu gerçek bildirilmiştir:
Şüphesiz, iman
edenler(le) Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler(den kim) Allah'a ve ahiret
gününe iman eder ve salih amellerde bulunursa, artık onların Allah Katında
ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.
(Bakara Suresi, 62)
Gerçek şu ki, iman
edenlerle Yahudiler, Sabiîler ve Hıristiyanlardan Allah'a, ahiret gününe
inanan ve salih amellerde bulunanlar; onlar için korku yoktur, onlar mahzun da
olmayacaklardır. (Maide Suresi, 69)
Eğer samimi Hristiyanlar,
üçleme inancının getirdiği anlayışa uyarak, haşa Hz. İsa (as)'ın ilah olduğuna
inanmanın kendilerine cennet kapılarını açacağına inanmaya devam ederlerse, bu
onlara sonsuz ahiret hayatlarında hiç beklemedikleri bir pişmanlık getirebilir.
İşte bu nedenle üçleme yanılgısı içindeki Hıristiyanlar, bu kitap boyunca
belirtilen uyarıları dikkate almalı, Allah'ın gerçek dindarlar için belirlediği
iman şartlarını ve razı olduğu hayat şeklini gözden geçirmeli ve gerçek imanın
nasıl olması gerektiğini mutlaka anlamaya çalışmalıdırlar. Elbette gerçek
imanın en büyük şartı, kitabın başında da belirtmiş olduğumuz gibi, TEK OLAN
ALLAH'A iman etmektir.
Şunu hatırlatmak
gerekir: Burada yapılan
hatırlatma, yalnızca Hristiyan kardeşlerimizin iyiliği içindir. Böyle bir
hatırlatma görülebileceği gibi başka kimsenin menfaatine değildir. Herkes
ahirette kendi yaptıklarından sorumludur. Fakat Kuran'da Müslümanlar üzerine
yüklenen "iyiliği emretme ve kötülükten menetme" emri gereği burada
bu hatırlatmaların yapılması bir ibadettir.
Bu kitapta bazı
Hristiyan kardeşlerimiz belki de hayatlarında hiç duymadıkları gerçekleri
okumaktadırlar. Hz. İsa (as) zuhur ettiğinde, o mübarek peygamberimiz de
Hristiyan kardeşlerimize içine düştükleri bu büyük yanılgıları, Hıristiyanlığın
içine dahil edilen bidatleri anlatacaktır. Çünkü bütün bunlar, İncil'i ve
Tevrat'ı tasdik etmek ve tamamlamak üzere gönderilmiş ve dolayısıyla
Hristiyanların da, Musevilerin de kutsal kitabı olan Kuran'da yazmaktadır. Bu
kitapta birçok örnekle de gösterdiğimiz gibi, Kuran ayetleri ile mutabık olan
pek çok İncil pasajı da bunları doğrulamaktadır. Dolayısıyla Hristiyan
kardeşlerimiz, akla ve vicdana uygun olanı yapmalıdırlar. Bu değerli dönemi
ciddi bir çaba harcayarak, dünyada zulmün, kargaşanın, acıların ve zorlukların
yerine barış, kardeşlik ve sevginin yerleşmesi için çalışarak geçirmelidirler.
Ahirette güzel bir karşılığı ancak bu şekilde alabileceklerini de
unutmamalıdırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder