9 Mayıs 2013 Perşembe

HZ. İSA (AS)'IN ÇARMIHA GERİLDİĞİ YANILGISI

Hz. İsa (as)'ın Sözde Çarmıha Gerilişi İddiası ile İlgili Dört İncil'de Yer Alan Çeşitli Çelişkiler 

Günümüzdeki haliyle Hristiyanlık, Hz. İsa (as)'ın çarmıha gerildiği ve çarmıhta öldüğü, sonra tekrar dirileceği inancı üzerine kurulmuştur. Oysa bu bilgiler gerçekleri yansıtmamaktadır. Kuran'da da detaylı bir şekilde açıklandığı üzere, Hz. İsa (as) çarmıha gerilmemiş, dolayısıyla öldürülmemiş, henüz hayatta iken göğe yükseltilmiş, ahir zamanda tekrar yeryüzüne geri gönderilmek üzere Allah'ın Katına alınmıştır. Şu anda Hristiyan aleminin Hz. İsa (as)'ın çarmıha gerildiği inancını savunuyor olmasının sebebi, dört İncil'de geçen bazı çelişkili izahlardır. Ancak bu ifadeler, daha önce de değindiğimiz gibi, Hz. İsa (as)'ın Allah Katına alınışından sonra, 3. yüzyılda İncil'e eklenmiş veya yanlış yorumlanmış, kendi aralarında çok ciddi çelişkiler içeren ifadelerdir.

İncil'de Hz. İsa (as)'ın sözde çarmıha gerilişi, hemen önce ve hemen sonrası ile ilgili olaylar 4 kitapta farklılıklar barındırmaktadır. Öncelikle, 4 Kitap'taki bu çelişkili izahları inceleyelim:

Hz. İsa (as)'ın çarmıha gerilmesi konusu ile ilgili İncil'deki çelişkili ifadeler

Haçı kim taşıdı?
Markos 15:21, Matta 27:32 ve Luka 23:26'da, haçı Sireneli Simun'un taşıdığına dair ifadeler yer almaktadır:
Dışarı çıktıklarında Simun adında Kireneli bir adama rastladılar. İsa'nın çarmıhını ona zorla taşıttılar. (Matta 27:32)

Yuhanna İncili'nde ise, haçı Hz. İsa (as)'ın kendisinin taşıdığı belirtilmektedir:

Askerler İsa'yı alıp götürdüler. İsa çarmıhını kendisi taşıyıp Kafatası –İbranice'de Golgota– denilen yere çıktı. (Yuhanna 19:17)

Çarmıha gerilen haydutlar (hırsızlar):

Markos 15:27-28, Matta 27:44, Luka 23:39-42 bölümlerinde, Hz. İsa (as)'ın sözde iki haydut (hırsız) ile birlikte çarmıha gerildiği söylenmektedir. Buradaki çelişki, Romalıların hiçbir zaman hırsızları çarmıha germiyor olmalarıdır.

İsa'yla birlikte, biri sağında öbürü solunda olmak üzere iki haydudu da çarmıha gerdiler. (Markos 15:27-28)
İsa'yla birlikte çarmıha gerilen haydutlar da O'na aynı şekilde hakaret ettiler. (Matta 27:44)

Hz. İsa (as)'ın sözde çarmıha geriliş saati ile ilgili çelişkili bilgiler:

Matta 27:45-46, Luka 23:44-46, Yuhanna 19:14-15 pasajlarında Hz. İsa (as)'ın sözde çarmıha gerilişi ile ilgili olarak saat on iki'den üçe kadar olan bir süre belirtilirken, Markos 15:25'de bu vaktin saat dokuz olduğu belirtilmektedir.

Öğleyin on iki sularında güneş karardı, üçe kadar bütün ülkenin üzerine karanlık çöktü. Tapınaktaki perde ortasından yırtıldı. İsa yüksek sesle, "Rabbim, ruhumu ellerine bırakıyorum!" diye seslendi. Bunu söyledikten sonra son nefesini verdi. (Luka 23:44-46)

İsa'yı çarmıha gerdiklerinde saat dokuzdu. (Markos 15:25)

Hz. İsa (as)'ın sözde son sözleri:
Hz. İsa (as)'ın sözde çarmıha gerilişindeki son sözleri ile ilgili de dört İncil'de çelişkili bilgiler bulunmaktadır. Markos 15:34-37 ile Matta 27:46-50 pasajlarında, Hz. İsa (as)'ın şu şekilde seslendiği bildirilir:

Saat üçte İsa yüksek sesle, "Elohi, Elohi, lema şevaktani" yani, "Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?" diye bağırdı. [Allah'ı tenzih ederiz.] (Markos 15:34)

Luka İncilinde ise Hz. İsa (as)'ın sözde son sözleri daha farklı ifade edilmiştir:
İsa yüksek sesle, "Allah'ım, ruhumu ellerine bırakıyorum!" diye seslendi. Bunu söyledikten sonra son nefesini verdi. (Luka 23:46)

Yuhanna İncili'nde ise bu konudaki açıklamalar tamamen farklıdır:

İsa şarabı tadınca, "Tamamlandı!" dedi ve başını eğerek ruhunu teslim etti. (Yuhanna 19:30)

Hz. İsa (as)'ın sözde gömülmesi sırasında deprem olması:

Bu açıklama, Matta İncili'nde geçmektedir:

O anda tapınaktaki perde yukarıdan aşağıya yırtılarak ikiye bölündü. Yer sarsıldı, kayalar yarıldı. Mezarlar açıldı, ölmüş olan birçok kutsal kişinin cesetleri dirildi. Bunlar mezarlarından çıkıp İsa'nın dirilişinden sonra kutsal kente girdiler ve birçok kimseye göründüler. (Matta 27:51-53)

Markos, Luka ve Yuhanna İncillerinde ise Hz. İsa (as)'ın sözde gömülüşüne dair çeşitli tarifler yapılmakta, fakat gerçekleşmiş olsa unutulması mümkün olmayacak olan böyle bir deprem olayından hiç bahsedilmemektedir.

Hz. İsa (as)'ın sözde gömülüşünün ardından gelişen olaylar:

Hz. İsa (as)'ın sözde gömülmesinin ardından gerçekleştiği iddia edilen olaylar dört ayrı İncil'de farklı şekilde anlatılmaktadır:

O anda tapınaktaki perde yukarıdan aşağıya yırtılarak ikiye bölündü. Yer sarsıldı, kayalar yarıldı. Mezarlar açıldı, ölmüş olan birçok kutsal kişinin cesetleri dirildi. Bunlar mezarlarından çıkıp İsa'nın dirilişinden sonra kutsal kente girdiler ve birçok kimseye göründüler. (Matta 27:51-53)

Başlarını kaldırıp bakınca, o kocaman taşın yana yuvarlanmış olduğunu gördüler. Mezara girip sağ tarafta, beyaz kaftan giyinmiş genç bir adamın oturduğunu görünce çok şaşırdılar. (Markos 16:4-5)

Taşı mezarın girişinden yuvarlanmış buldular. Ama içeri girince İsa'nın cesedini bulamadılar. Onlar bu durum karşısında şaşırıp kalmışken, şimşek gibi parıldayan giysilere bürünmüş iki kişi yanlarında belirdi. (Luka 24:2-4)

Bunun üzerine Petrus'la öteki öğrenci dışarı çıkıp mezara yöneldiler. İkisi birlikte koşuyordu. Ama öteki öğrenci Petrus'tan daha hızlı koşarak mezara önce vardı. Eğilip içeri baktı, keten bezleri orada serili gördü, ama içeri girmedi. Ardından Simun Petrus geldi ve mezara girdi. Orada serili duran bezleri ve İsa'nın başına sarılmış olan peşkiri gördü. Peşkir keten bezlerle birlikte değildi, ayrı bir yerde dürülmüş duruyordu. (Yuhanna 20:3-8)

Hz. İsa (as)'ın sözde çarmıha gerilmeden önce götürüldüğü yetkili makamların farklı olması:

Markos 14:53, Matta 26:57 ve Luka 22:54 İncillerinde Hz. İsa (as)'ın götürüldüğü yetkili makam Başkahin Kayafa olarak geçerken, Yuhanna İncil'inde bu makam Başkahin'in kayınbabası Hanan olarak geçmektedir.

İsa'yı görevli Başkâhine götürdüler. (Markos 14:53)

İsa'yı tutuklayanlar, onu Başkâhin Kayafa'ya götürdüler. (Matta 26:57)

İsa'yı tutukladılar, alıp Başkâhinin evine götürdüler. Petrus onları uzaktan izliyordu. (Luka 22:54)

Onu önce, o yıl Başkâhin olan Kayafa'nın kayınbabası Hanan'a götürdüler. (Yuhanna 18:13)

Hz. İsa (as)'ın sözde suçlamalara karşı yargılanması:

Dört İncil'de Hz. İsa (as)'ın sözde yargılanması ile ilgili açıklamaların tümü birbiriyle çelişmektedir.

Yuhanna İncili'ne göre Hz. İsa (as)'ı yalnızca Başkahin sorgulamaktadır:

Bunun üzerine komutanla buyruğundaki asker bölüğü ve Yahudi görevliler İsa'yı tutup bağladılar. Onu önce, o yıl Başkâhin olan Kayafa'nın kayınbabası Hanan'a götürdüler. Halkın uğruna bir tek adamın ölmesinin daha uygun olacağını Yahudi yetkililere telkin eden Kayafa idi. ... Başkâhin İsa'ya, öğrencileri ve öğretisiyle ilgili sorular sordu. (Yuhanna 18:12-14, 19)

Markos, Luka ve Matta İnciline göre Hz. İsa (as) Yüksek Kurulun tamamı tarafından yargılanır:
Gün doğunca halkın ileri gelenleri, ve din bilginleri toplandılar. İsa, bunlardan oluşan Yüksek Kurulun önüne çıkarıldı. O'na, "Sen Mesih isen, söyle bize" dediler. (Luka 22:66-67)

İsa'yı görevli Başkâhine götürdüler. Bütün başkâhinler, ileri gelenler ve din bilginleri de orada toplandı. ... Başkâhinler ve Yüksek Kurul'un öteki üyeleri, İsa'yı ölüm cezasına çarptırmak için kendisine karşı tanık arıyor, ama bulamıyorlardı. Birçok kişi ona karşı yalan yere tanıklık ettiyse de, tanıklıkları birbirini tutmadı. (Markos 14:53-56)

İsa'yı tutuklayanlar, onu Başkâhin Kayafa'ya götürdüler. Din bilginleriyle ileri gelenler de orada toplanmışlardı. Petrus, İsa'yı uzaktan, ta Başkâhinin avlusuna kadar izledi. Sonucu görmek için içeri girip nöbetçilerin yanına oturdu. Başkâhinlerle Yüksek Kurul'un öteki üyeleri, İsa'yı ölüm cezasına çarptırmak için kendisine karşı yalancı tanıklar arıyorlardı. (Matta 26:57-59)

Hz. İsa (as)'ın Hirodes tarafından sözde sorgulanması:

Luka İncili'nde Hz. İsa (as)'ın Hirodes tarafından sözde sorgulandığından bahsedilmektedir:

Pilatus bunu duyunca, "Bu adam Celileli mi?" diye sordu. İsa'nın, Hirodes'in yönetimindeki bölgeden geldiğini öğrenince, kendisini o sırada Yeruşalim'de bulunan Hirodes'e gönderdi. Hirodes İsa'yı görünce çok sevindi. Ona ilişkin haberleri duyduğu için çoktandır onu görmek istiyor, gerçekleştireceği bir belirtiye tanık olmayı umuyordu. Ona birçok soru sordu, ama o hiç karşılık vermedi. Orada duran başkâhinlerle din bilginleri, İsa'yı ağır bir dille suçladılar. Hirodes de askerleriyle birlikte onu aşağılayıp alay etti. Ona gösterişli bir kaftan giydirip Pilatus'a geri gönderdi. Bu olaydan önce birbirine düşman olan Hirodes'le Pilatus, o gün dost oldular. (Luka 23:6-12)

Matta, Markos ve Yuhanna İncillerinde ise, Hz. İsa (as)'ın Hirodes tarafından sözde sorgulanmasından söz edilmez.

Söz konusu çelişkiler, Hz. İsa (as)'ın sözde çarmıha gerilişi ile ilgili anlatılanların tamamen tutarsız bilgilere dayandığının, o ana ve ortama ilişkin açıklamaların hiçbirinin birbiri ile uyuşmadığının açık kanıtıdırlar. Eğer Hristiyanlar, Hz. İsa (as)'ın öldürüldüğüne dair İncil'i kaynak olarak gösteriyorlarsa, İncil'in 4 farklı kitabından konuyla ilgili net ve kesin bilgilere ulaşılamayacağını görmeleri gerekir. Gerçeği anlamak için Allah'ın, İncil'i doğrulayıcı olarak gönderdiğini belirttiği Kuran'a bakmak gerekmektedir. Yüce Allah Kuran'da, Hz. İsa (as)'ın çarmıha gerilmediğini, kesinlikle öldürülmediğini, ancak inkarcıların bu şekilde olduğunu zannedecekleri bir ortam yarattığını bildirmektedir. Rabbimiz Kuran'da Hz. İsa (as)'la ile ilgili bu iddiaların geçersiz olduğunu; münafık ve inkarcıların Hz. İsa (as)'a yönelik tuzaklarının boşa çıktığını ve Hz. İsa (as)'ı Kendi Katına aldığını haber vermektedir. Söz konusu İncil pasajlarındaki çelişkileri Kuran ayetleri ışığında değerlendirdiğimizde, dört İncil'in konuyla ilgili kendi aralarındaki karmaşa hemen netlik kazanmaktadır: Hz. İsa (as) ölmemiş, fakat herkesin çarmıha gerildiğini sandığı özel bir görüntü gösterilmiştir.

Hz. İsa (as) Ölmemiş, Allah'ın Katına Yükseltilmiştir

İncil'de, çelişkili izahlarla anlatılmış olan Hz. İsa (as)'ın çarmıha gerilişi hakkında doğru bilgilere Kuran vesilesiyle ulaşırız. Allah, Kuran'da Hz. İsa (as)'a yönelik tuzakların bozulduğunu ve onu kesin olarak öldürmediklerini açıkça bildirmiştir:

Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. (Nisa Suresi, 157)

Kuran'da Hz. İsa (as)'ın öldürülmediği aynı ayette iki kez özellikle vurgulanmakta ve Hz. İsa (as)'ın öldürüldüğü inancını savunanların "zanna uydukları" belirtilmektedir. Bu son derece açık bir ifadedir ve başka türlü tevil edilmesi mümkün değildir.

Hz. İsa (as)'a Benzeyen Bir Başkası Çarmıha Gerilmiştir

Kuran'da aynı ayette Allah, "Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi." (Nisa Suresi, 157) diye haber vererek, çarmıha gerilen kişinin Hz. İsa (as)'ın benzeri olan bir başka kişi olduğunu bize bildirmektedir.

Hz. İsa (as)'ın yerine çarmıha gerilen kişi, Hz. İsa (as)'a hainlik yapan Yahuda İskaryot (Judas Iskariot)'tur. Allah, çok büyük bir mucize yaratarak Yahuda İskaryot'u Hz. İsa (as)'a benzetmiştir. Hz. İsa (as)'ı çarmıha germek üzere almaya geldikleri sırada orada bulunan Yahuda İskaryot, Hz. İsa (as) zannedildiği için alınıp götürülmüş ve çarmıha gerilmiştir. Ayrıca Yahuda İskaryot'un yüzü kanla kaplandığı için, halk da çarmıha gerilen bu kişinin Hz. İsa (as) olmadığını anlamamıştır. Nisa Suresi 157. ayetin devamında Allah "Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur." diye bildirmektedir. Tuzak kuranlar da, etraftakiler de yalnızca zanlarına uymuşlardır, bunun dışında ayette belirtildiği gibi hiçbir bilgileri yoktur.

Nitekim İncil'de Hz. İsa (as)'ın son sözleri olarak aktarılan ifadelerin de ("Elohi, Elohi, lema şevaktani" yani, "Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?) (Allah'ı tenzih ederiz) mahiyeti anlaşılmış olmaktadır. Açık bir iman zafiyetinin delili olan söz konusu sözler, elbette Hz. İsa (as)'a ait olamaz. Bu sözler, tüm tuzakları bozulan ve Hz. İsa (as)'ın yerine çarmıha gerilen Yahuda İskaryot'a aittir. İşte bu nedenle isyan doludur. Zaten Allah'ı kalpten seven, her şeyin Allah'tan geldiğini bilen, Allah'a gönülden boyun eğmiş bir kul olan Hz. İsa (as)'ın bu ifadeleri asla kullanmayacağı açıktır. Böylesine isyankar ifadelerin Yahuda İskaryot gibi bir münafıktan çıkmış olması ise beklenen bir durumdur.

İncil'e Göre Yahuda İskaryot'un Kayboluşu

Kuran ayetlerinde anlatılanlara ve çeşitli kaynaklarca da desteklenen bu izahlara paralel olarak, Hz. İsa (as)'ın yerine, ona ihanet eden Yahuda İskaryot'un çarmıha gerildiğine delil oluşturabilecek İncil pasajları bulunmaktadır. Bu pasajlara göre, söz konusu çarmıha gerilme olayının hemen arkasından Yahuda İskaryot'un tamamen ortadan kaybolduğu dikkat çekmektedir. İncil yazarları bu duruma çeşitli şekillerde açıklama getirmeye çalışmışlar, Yahuda İskaryot'un öldüğünü iddia etmişler, fakat bu iddialarında bile çelişkiye düşmüşlerdir. Çünkü Hz. İsa (as) yerine Yahuda İskaryot'un çarmıha gerilmiş olduğunu bilmemektedirler. İncil'deki, Yahuda İskaryot'un kayboluşuna dair birbiriyle çelişen söz konusu açıklamalar şu şekilledir:

Sabah olunca bütün başkâhinlerle halkın ileri gelenleri, İsa'yı ölüm cezasına çarptırmak konusunda anlaştılar. Onu bağladılar ve götürüp Vali Pilatus'a teslim ettiler. İsa'ya ihanet eden Yahuda, onun mahkûm edildiğini görünce yaptığına pişman oldu. Otuz gümüşü başkâhinlere ve ileri gelenlere geri götürdü. "Ben suçsuz birini ele vermekle günah işledim" dedi. Onlar ise, "Bundan bize ne? Onu sen düşün" dediler. Yahuda paraları tapınağın içine fırlatarak oradan ayrıldı, gidip kendini astı. (Matta 27:1-5)

O günlerde Petrus, yaklaşık yüz yirmi kardeşten oluşan bir topluluğun ortasında ayağa kalkıp şöyle konuştu: "Kardeşler... İsa'yı tutuklayanlara kılavuzluk eden Yahuda ile ilgili olarak Davut'un ağzıyla önceden bildirdiği Kutsal Yazı'nın yerine gelmesi gerekiyordu. Yahuda bizden biri sayılmış ve bu hizmette yerini almıştı." Bu adam, yaptığı kötülüğün karşılığında aldığı ücretle bir tarla satın aldı. Sonra baş aşağı düştü, bedeni yarıldı ve bütün bağırsakları dışarı döküldü. (Elçilerin İşleri 1:15-18)

İncil'deki kimi açıklamalar birbiri ile çelişse de bu konuda mutabık olunan, Yahuda İskaryot'un çarmıha geriliş hadisesinin hemen sonrasında kesin olarak kaybolmuş olmasıdır. Yahuda İskaryot kaybolmuştur, çünkü aslında çarmıha gerilen ve öldürülen kişinin kendisi Yahuda İskaryot'dur. Bu olayın hemen öncesinde ise Hz. İsa (as), Allah'ın emri ile melekler tarafından göğe, Allah'ın Katına alınmıştır. İşte bu sebeple Hz. İsa (as)'ı çarmıha germek üzere onun bulunduğu odaya gelen görevliler, orada sadece Yahuda İskaryot'u bulmuşlardır.

Kuran'da Allah, Hz. İsa (as)'a Yönelik Tuzağın "Bozulduğunu" Haber Verir

Bilindiği gibi münafıklık yapan Yahuda İskaryot'un önderliğinde inkarcılar Hz. İsa (as) aleyhine bir tuzak kurmuşlardır. Tuzağın amacı, Hz. İsa (as)'ın ölmesidir. Oysa Allah Kuran'da, Hz. İsa (as)'a kurulan tuzağın bozulacağını bildirmiştir. Eğer Hz. İsa (as)'ın ölümü herhangi bir şekilde gerçekleşirse, bu, inkar edenlerin kurdukları tuzağın bozulmadığı, onların istediği gibi neticelendiği anlamına gelir, ki bu mümkün değildir. Çünkü Allah'ın vaadi vardır. Hz. İsa (as)'ı öldürmeyi hedefleyen o tuzak bozulmuştur. Hz. İsa (as), hiçbir şekilde ölmemiştir ve öldürülmemiştir. Allah, Kuran'da bu gerçeği şöyle haber verir:

Nitekim İsa, onlarda inkarı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahit ol" dediler. "Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahitlerle beraber yaz." Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır. (Al-i İmran Suresi, 52-54)

Eğer inkarcıların tuzakları gerçekleşmiş olsaydı, bu Kuran'da elbette ki bildirilirdi. Fakat Kuran'da bildirilen, Hz. İsa (as)'a yönelik tuzakların boşa çıktığı ve Hz. İsa (as)'ın Allah'ın Katına yükseltilmiş olduğudur.

Hz. İsa (as)'a Yönelik Sinsi Tuzağın Bozulması Samimi İman Edenler İçin Büyük Bir Nimettir

Çok açık delillere rağmen Hz. İsa (as)'ın öldürüldüğü iddiasında ısrarcı davrananlar akılcı düşünmeli ve Kuran'ı her türlü ön yargıdan arınmış, tam vicdan açıklığı ile tekrar okumalıdırlar. Hz. İsa (as) ölmemiştir, onurlu bir şekilde göğe alınmıştır. Samimi bir Hristiyan için Hz. İsa (as)'ın öldüğü iddiasında ısrarcı davranmanın bir anlamı yoktur. Bir Hristiyan için, Hz. İsa (as)'ın ölmediğini, Allah'ın rahmetiyle inkarcıların tuzaklarından kurtulduğunu ve Rabbimiz'in Katında olduğunu bilmek, buna inanmak bir nimettir. Bu iddiada bulunan Hristiyanlar, Hristiyanlığın temel inançlarından biri olan Hz. İsa (as)'ın Hristiyanların günahlarının kefareti için ölmeyi tercih ettiği inancından ayrılmak istemezler. Oysa bu konuda da çeşitli yanılgılar vardır. Bu konuya birazdan değinilecektir.

Bazı Hristiyanlar Hz. İsa (as)'ın ölmediği inancına, Müslümanların, bir peygambere acı çekmeyi yakıştırmadıklarından itiraz ettiklerini iddia etmektedirler. Oysa Müslümanlar buna, Kuran'da belirtildiği için iman ederler. Burada belirtilmesi gereken önemli nokta ise şudur: Elbette Allah, peygamberleri çeşitli acı, zorluk ve imtihanlarla denemiştir. Kimi zaman Allah imtihanın gereği olarak inkarcılara geçici bir zafer de vermiştir. Fakat Allah, hiçbir zaman Peygamberleri küfrün gözünde acz içinde gösterecek bir duruma izin vermemiştir. Dolayısıyla böyle bir durumun Hz. İsa (as) için de geçerli olması söz konusu değildir. Hz. İsa (as)'ın ölmediğine inanmak Hristiyanlar için daha güzeldir. Zaten ahir zamanda Hz. İsa (as) tekrar yeryüzüne gönderildiğinde Hristiyanlar onun ellerinde ve ayaklarında hiçbir yara izi olmadığını göreceklerdir. İçinde bulunduğumuz bu dönemde Hz. İsa (as), 2000 yıl önceki giysileri, üzerindeki beylik eşyaları ve 2000 yıl önceki parası ile yeryüzüne gelecektir. İşte bu büyük delil, Hristiyanların tam anlamıyla kanaat getirmelerini sağlayacaktır.

Hristiyanların, Hz. İsa (as)'ın Kanıyla Tüm Günahlarından Arındıkları İnancı Büyük Bir Yanılgıdır

Hz. İsa (as)'ın tüm Hristiyanların günahlarının kefareti için öldüğü ve temelinde bütün günahların kefaretinin ölüm olduğu inancı, temelinden çok yanlış bir inançtır. Bu inançtaki yanılgıyı görebilmeleri için, Hristiyan kardeşlerimizin Allah'ın adaletini, yaratma amacını, akılcı şekilde ve vicdanlarına başvurarak tekrar düşünmeleri ve aşağıdaki hususları dikkate almaları gerekmektedir:

İnsanın Günahkar Doğduğu İddiası, Allah'ın Sonsuz Adaletine Aykırıdır:

Bu dünyaya her insan imtihan için gelir ve kendisine verilen kısıtlı süre içinde, aklının erdiği her saniyede Allah'a kul olmak ve yalnızca Allah rızası için yaşamakla yükümlüdür. Allah bir Kuran ayetinde şöyle bildirir:
O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. (Mülk Suresi, 2)

Dolayısıyla Allah'ın yoktan var ettiği insan, bu dünyaya geldiği andan itibaren, imtihana tabidir ve bu dünyada yapıp ettiklerine göre sorgulanacaktır. İnsanın, günahı ve sevabı bu dünyadaki samimiyetle yaptığı amellerine göredir. Henüz imtihanı başlamamış olan, kendi varlığının bilincinde dahi olmayan, dünyaya gözlerini yeni açan hiçbir şeyden habersiz bir bebeğin, Allah'ın adetullahına göre günahkar olması imkansızdır.

Bir İnsanın Bir Başkasının Günahlarını Yüklenmesi ve Bundan Dolayı Azap Çekmesi Allah'ın Sonsuz Adaletine Aykırıdır:

Allah'ın yarattığı imtihan sisteminde, söz konusu kişi Hz. İsa (as) bile olsa, hiç kimsenin bir başkasının günahlarının kefaretini ödemesi mümkün değildir. Öncelikle dünyada var olan veya var olmuş her kişi, yalnızca kendisinden sorumludur. Onun günah yükünü, hiç kimse; ne annesi babası, ne en yakınları, ne de onun adına Hz. İsa (as) üstlenmeyecektir. Hiç kimse, bir başkasının yaptıklarından sorumlu tutulmayacaktır. Hiç kimse bir başkası adına kefaret ödeyemeyecektir. Ölüm vakti geldiğinde, Hristiyanlar da dahil olmak üzere her insan, Allah'ın Huzurunda YAPAYALNIZ VE TEK BAŞINA –bu dünyada yapıp ettikleriyle– hesap verecektir. Allah Kuran'da bu gerçeği bize şöyle bildirmiştir:

Göklerde ve yerde olan (herkesin ve herşeyin) tümü Rahman (olan Allah)a, yalnızca kul olarak gelecektir. Andolsun, onların tümünü kuşatmış ve onları sayı olarak saymış bulunmaktadır. Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na, 'yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir. (Meryem Suresi, 93-95)

Yüce Allah yine Kuran'da, hiç kimsenin bir başkasının günah yükünü yüklenemeyeceğini haber vermiştir:
De ki: "O, her şeyin Rabbi iken, ben Allah'tan başka bir Rab mi arayayım? Hiçbir nefis, kendisinden başkasının aleyhine (günah) kazanmaz. Günahkar olan bir başkasının günah yükünü taşımaz. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. O, size hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir." (Enam Suresi, 164)

Doğrusu, hiçbir günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Şüphesiz insana kendi emeğinden başkası yoktur. Şüphesiz kendi emeği (veya çabası) görülecektir. Sonra ona en eksiksiz karşılık verilecektir. (Necm Suresi, 38-41)

Hz. İsa (as), Allah'ın sevdiği kulu ve peygamberidir. Her toplumda ve her dinde olduğu gibi Hristiyanlar arasında da samimi olanlar da vardır, kötü huylu insanlar da. Dolayısıyla Yüce Rabbimiz'in çok sevdiği mübarek ve kutlu kulunun canını, kendisinden sonra geleceklerden bir kısmının sorumsuz davranışları, günahları ve azgınlıkları dolayısıyla aldığını savunmak büyük bir vicdansızlıktır; Allah'ı tanımamak, anlamamaktır.

Hz. İsa (as) Ölmemiştir

Söz konusu iddiayı temelinden ortadan kaldıran bir başka önemli gerçek ise, yukarıda detaylı anlatmış olduğumuz gibi, Hz. İsa (as)'ın ölmediği gerçeğidir. Hz. İsa (as) Allah'ın Katına yükseltilmiştir. Bedeni ve ruhu ile diridir ve uyku halinde göğe alınıp korunmuştur. Bu gerçek, tek başına, "Hz. İsa (as)'ın günahların kefareti için öldüğü" iddiasını temelinden ortadan kaldırmaktadır.

Kendilerince, Hz. İsa (as)'ın ölümünün günahlarına kefaret olduğunu zannederek günahlardan gereği gibi sakınmayanlar, Allah'ın haramları konusunda rahat davrananlar ya da tabi oldukları dinin yükümlülüklerine uymanın o kadar da önemli olmadığını zannedenler büyük bir yanılgı içine düşerler. Tüm insanlar gibi onların da her ameli yazılmaktadır. Yaptıkları her şey, ahirette mutlaka karşılarına çıkacaktır.

Günahlar Ölümle Değil Tevbe ve Pişmanlık ile Temizlenir

Dünya üzerinde insanları var eden, onlar için bir kader belirleyen ve bir imtihan ortamı yaratan Yüce Allah'tır. Allah elbette kullarını en iyi bilendir. Dünyadaki imtihanın gereği olarak onlar için denenecekleri vesileler ve olaylar da yaratmıştır.

İnsan ise, yaratılışı itibariyle aciz ve cahildir. Kolaylıkla hataya düşebilir, yanlış yapabilir, doğruyu bildiği halde unutabilir, Allah'tan çok korktuğu halde istemeden hata işleyebilir. Çünkü insan dünyada imtihan olmaktadır. Hatalarından ders çıkarmakta, acizliğini görmekte, günahlarından tevbe etmektedir. Nihayetinde bütün bunlar vicdanlı bir insan için Allah'a daha fazla yönelmeye vesile olmaktadır.

Bu Rabbimiz'in dünyada yarattığı imtihan ortamının gereğidir. Yüce Allah dünyada böyle bir sistemi yaratırken, kullarına "bağışlayan ve esirgeyen" olduğunu haber vermiş ve onlara tevbe kapılarını açmıştır. Allah, merhametlilerin en merhametlisidir. İnsan, bilerek veya bilmeyerek bir hata işlediğinde, büyük veya küçük bir günaha girdiğinde pişman olup Allah'a tevbe etme, bağışlanma isteme ayrıcalığına sahiptir.

Her türlü günahın karşılığının ölüm olduğunu iddia etmek Allah'ın çok merhametli, çok esirgeyen ve tevbeleri kabul eden vasfını anlamamak, takdir edememektir. Bu iddia, insanın dünyada yaşama ve var olma amacına tamamen ters düşmektedir. Böylesine bir iddia aynı zamanda, Allah'ın adaletine, imtihanın gereğine aykırıdır. Eğer tüm insanların işlediği günahların karşılığı ölüm olsaydı ve eğer Yüce Allah Kendi lütfundan insanları bağışlayıp esirgemeseydi, tüm dünyanın fesata uğrayacağını Allah Kuran bir ayetinde şöyle bildirmiştir:
Eğer Allah, insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde (yeryüzünde) canlılardan hiçbir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de öne alınabilirler. (Nahl Suresi, 61)

Yine Kuran'da Allah'ın üstün fazlı, rahmeti ve tevbeleri kabul eden olması dolayısıyla insanlara nimet bahşedilmiş olduğu da bildirmektedir:
Eğer Allah'ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten tevbeleri kabul eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı (ne yapardınız)? (Nur Suresi, 10)

Eğer Allah'ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten Rauf (şefkat eden ve) Rahim olmasaydı (ne yapardınız)? (Nur Suresi, 20)

Allah'ın tevbeleri kabul eden ve bağışlayan olması İncil'de de bildirilmiştir. Söz konusu Hristiyan kardeşlerimizin İncil'de geçen bu doğru ve hak hükümlere dikkatlerini vermeleri son derece önemlidir:
... [Allah'ın] lütfunun zenginliği sayesinde... kurtuluşa, suçlarımızın bağışlanmasına kavuştuk. (Pavlus'tan Efeslilere Mektup, 1:7-8)

Bunları dinledikten sonra yatıştılar. Allah'ı yücelterek şöyle dediler: "Demek ki Allah, tövbe etme ve yaşama kavuşma fırsatını öteki uluslara da vermiştir." (Elçilerin İşleri, 11:18)
O [Allah] bizi karanlığın hükümranlığından kurtar[masıyla]... kurtuluşa, günahlarımızın bağışına sahibiz. (Pavlus'tan Koloselilere Mektup, 1:13-14)

Ama günahlarımızı itiraf edersek, güvenilir ve adil olan Allah günahlarımızı bağışlayıp bizi her kötülükten arındıracaktır. (Yuhanna'nın 1. Mektubu, 1:9)

İmanla edilen dua hastayı iyileştirecek ve Rab onu ayağa kaldıracaktır. Eğer hasta günah işlemişse, günahları bağışlanacaktır. (Yakup'un Mektubu, 5:15)

'Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, Sen de bizim suçlarımızı bağışla. Doğru yoldan sapmamıza izin verme. Bizi kötü olandan kurtar. Çünkü egemenlik, güç ve yücelik sonsuzlara dek Senindir! Amin.' Başkalarının suçlarını bağışlarsanız, Allah da sizin suçlarınızı bağışlar. Ama siz başkalarının suçlarını bağışlamazsanız, Allah da sizin suçlarınızı bağışlamaz. (Matta, 6:12-15)

İsa onlara, "Dua ederken şöyle söyleyin" dedi: "Allah, Adın kutsal kılınsın... Günahlarımızı bağışla. Çünkü biz de bize karşı suç işleyen herkesi bağışlıyoruz. Doğru yoldan sapmamıza izin verme." (Luka, 11:2-4)

Başkasını yargılamayın, siz de yargılanmazsınız. Suçlu çıkarmayın, siz de suçlu çıkarılmazsınız. Başkasını bağışlayın, siz de bağışlanırsınız. Verin, size verilecektir. İyice bastırılmış, silkelenmiş ve taşmış, dolu bir ölçekle kucağınıza boşaltılacak. Hangi ölçekle verirseniz, aynı ölçekle alacaksınız. (Luka, 6:37-38)

Öyleyse, günahlarınızın silinmesi için tövbe edin ve Allah'a dönün. Öyle ki, Rab size yenilenme fırsatları versin... (Elçilerin İşleri, 3:19-20)

Bu kötülüğünden tövbe et ve Rab'be yalvar, yüreğindeki bu düşünce belki bağışlanır. (Elçilerin İşleri, 8:22)

Allah bize bağışlanma dileme lütfunu vermişken, bize tevbe kapılarını açmışken, affeden, seven ve tevbeleri kabul eden olduğunu bildirmişken, her türlü günahın ölümle karşılık göreceğini savunmanın ve bunun Allah'ın hükmü olduğunu iddia etmenin sorumluluğu büyük olabilir. Ayrıca bu, İncil'de geçen Allah'ın bağışlayan ve tevbeleri kabul eden sıfatıyla da tamamen çelişmektedir. Samimi Hristiyanların, Hristiyanlığa bu inancın ne amaçla dahil edildiğini çok iyi düşünmeleri ve vicdanlarıyla karar vermeleri önemlidir.

Hristiyanlığın Sevgi Dini Olduğunu İddia Ederken Günahın Ölümle Temizlendiğini Savunmak Büyük Bir Çelişkidir:

Tüm Hristiyanlar, Hristiyanlığın bir sevgi dini olduğunu iddia eder ve sevgi adına hareket ederler. Hristiyanlık, Allah'ın gönderdiği hak bir din olduğu için elbette bu doğrudur ve bu, diğer tüm hak dinler için de geçerlidir. Yüce Allah kullarından sevgi ister ve gerçek sevgi ancak Allah'ı gerçekten sevmekle –Rabbimiz'in tüm emir ve yasaklarını titizlikle korumakla- mümkün olur.

Fakat bu gerçek, bazı Hristiyanların, günahın kefaretinin ölüm olduğuna dair yanlış inançlarıyla tam anlamıyla çelişmektedir. Allah kullarını sevendir ve Allah kullarını bağışlamak ister. Kuran'da Allah şöyle bildirir:
O, çok bağışlayandır, çok sevendir. (Büruc Suresi, 14)

Allah, tevbelerinizi kabul etmek ister; şehvetleri ardınca gidenler ise, sizin büyük bir sapma ile sapmanızı isterler. (Nisa Suresi, 27)

İncil'de de Yüce Rabbimiz'in seven ve esirgeyen olduğu gerçeği bildirilmiştir:
... Rabbin çok acıyan ve sevecenlikle davranan olduğunu bildiniz. (Yakup'un Mektubu, 5:11)
Ama merhameti bol olan Allah bizi çok sevdiği için... yaşama kavuşturdu. O'nun lütfuyla kurtuldunuz. (Pavlus'tan Efeslilere Mektup, 2:4-5)

Allah'ın, Kendisi'ni sevenler ve amacı uyarınca çağrılmış olanlar için, herşeyin iyilikle birlikte işlemesini sağladığını biliriz. (Pavlus'tan Romalılara Mektup, 8:28)

Ama Kurtarıcımız Allah iyiliğini ve insana olan sevgisini açıkça göstererek bizi kurtardı. Bunu doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, Kendi merhametiyle... yaptı. (Pavlus'tan Titus'a Mektup, 3:4-6)

Sevgili kardeşlerim, Allah bizi bu kadar çok sevdiğine göre biz de birbirimizi sevmeye borçluyuz. (Yuhanna'nın 1. Mektubu, 4:11)

Kullarını seven, koruyup gözeten, onlara şefkat duyan ve onları esirgeyip bağışlayan Yüce Allah'ın bu üstün vasıflarının çok iyi anlaşılması Hristiyan kardeşlerimiz için çok önemlidir. Çünkü ancak Allah'ın vasıflarını gereği gibi anlayabilen kişiler, söz konusu büyük yanılgının ne derece tehlikeli olduğunu görebilirler.

Hristiyanlar da, Yaşadıkları Her Andan, Gerçekleştirdikleri Her Amelden Sorumludurlar ve Allah'ın Huzurunda Hesaba Çekileceklerdir:

Dünyada yaşamış, yaşayan ve yaşayacak tüm insanlar gibi Hristiyanlar da yaptıkları amellerden sorguya çekileceklerdir. Hiçbirinin günahlarının kefareti ödenmiş değildir. Her bir Hristiyan, tıpkı diğer tüm insanlar gibi, yaptıklarından tek başına sorumludur ve işlediği her günahı ve her sevabı mutlaka ahiret gününde karşısına çıkacaktır. Allah'ın huzurunda hiç kimse "benim günahlarımın karşılığı ödenmişti, Hz. İsa (as)'ın kanıyla temizlenmişti" diyemeyecektir. Allah Katında kimse günahsız olduğunu iddia edemeyecek, sadece "iman ettim" diyerek kurtuluşa eremeyecektir. Ahiret günü her bir insanın karşısına amellerinin yazılı olduğu kitap konacak ve yapıp ettikleri tümüyle karşısına çıkacaktır.

Bazı Hristiyanlar istedikleri kadar günahlarının kefaretinin ödendiğini düşünse ve Allah'a karşı sorumluluklarından kaçmaya çalışsa da, hesap gününden kaçamayacaklardır. Bu dünyada ısrarla savundukları yanlış inanç Allah Katında geçersizdir. İşte bu nedenle samimi Hristiyan kardeşlerimizin bu konuda uyarılmaları ve gerçekleri görmeleri çok ciddi bir önem taşımaktadır. Bu, onların ahiretteki konumları ve sonsuz kurtuluşları için son derece önemlidir. 

Kuran'dan Hz. İsa (as)'ı Özel Kılan İşaretler

Unutmamak gerekir ki, Hz. İsa (as) ile ilgili Kuran'da yer alan bilgilerin veya açıklamaların bir benzeri, diğer peygamberler için bildirilmemiştir.

-Hiçbir peygamberin vefatı için teveffa kelimesi (canın teslim alınması) kullanılmamıştır.
-Hiçbir peygamber için "... Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim..." (Maide Suresi, 110) ifadesi ile üç İlahi kitabın da kendisine öğretildiği bildirilmemiştir.
-Hiçbir peygamber için, "O kıyamet için bir ilim (alamet)dir" (Zuhruf Suresi, 61) buyrulmamıştır.
-Hiçbir peygamber için Hz. İsa (as)'ın göğe yükseltilmesi anlamında bir yükseltilme haber verilmemiştir.
-Hiçbir peygamber için, kendisine inananların kıyamete kadar üstün gelecekleri (Al-i İmran Suresi, 55) söylenmemiştir.
-Hiçbir peygamber için ölmeden önce kendisine inanmayacak kimsenin kalmayacağı (Nisa Suresi, 159) bildirilmemiştir.
Tüm bunlar, Allah'ın Hz. İsa (as) için özel bir kader takdir ettiğini ve bu kadere uygun olarak Hz. İsa (as)'ın Allah Katında diri olduğunu ve yeniden dünyaya geleceğini gösteren önemli delillerdir.

Hz. İsa (as) ölmemiştir. Şu anda Allah'ın Katındadır. İçinde bulunduğumuz ahir zamanda bu kutlu peygamberimizin yeryüzüne gönderileceği bildirilmiştir ve Hz. İsa (as) GÖNDERİLMİŞTİR. Şu anda dünyada yaşamakta ve zuhur vaktini beklemektedir. İmanlı herkesin Hz. İsa (as)'ı bağrına basacağı, sevgi ile kucaklayacağı dönem çok yakındır. Hristiyan kardeşlerimize yönelik tüm yol gösterici açıklamalar bu döneme güzel bir hazırlık olması için yapılmaktadır. Bu kitabı okumakta olan Hristiyan kardeşlerimiz bu önemli gerçeği akılda tutmalıdırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder