HZ. İSA (AS)'IN ÇARMIHA GERİLDİĞİ YANILGISI
Hz. İsa (as)'ın Sözde Çarmıha Gerilişi İddiası ile İlgili
Dört İncil'de Yer Alan Çeşitli Çelişkiler
Günümüzdeki
haliyle Hristiyanlık, Hz. İsa (as)'ın çarmıha gerildiği ve çarmıhta öldüğü,
sonra tekrar dirileceği inancı üzerine kurulmuştur. Oysa bu bilgiler gerçekleri
yansıtmamaktadır. Kuran'da da detaylı bir şekilde açıklandığı üzere, Hz. İsa
(as) çarmıha gerilmemiş, dolayısıyla öldürülmemiş, henüz hayatta iken göğe
yükseltilmiş, ahir zamanda tekrar yeryüzüne geri gönderilmek üzere Allah'ın
Katına alınmıştır. Şu anda Hristiyan aleminin Hz. İsa (as)'ın çarmıha gerildiği
inancını savunuyor olmasının sebebi, dört İncil'de geçen bazı çelişkili
izahlardır. Ancak bu ifadeler, daha önce de değindiğimiz gibi, Hz. İsa (as)'ın
Allah Katına alınışından sonra, 3. yüzyılda İncil'e eklenmiş veya yanlış
yorumlanmış, kendi aralarında çok ciddi çelişkiler içeren ifadelerdir.
İncil'de Hz. İsa
(as)'ın sözde çarmıha gerilişi, hemen önce ve hemen sonrası ile ilgili olaylar
4 kitapta farklılıklar barındırmaktadır. Öncelikle, 4 Kitap'taki bu çelişkili
izahları inceleyelim:
Hz. İsa (as)'ın
çarmıha gerilmesi konusu ile ilgili İncil'deki çelişkili ifadeler
Haçı kim taşıdı?
Markos 15:21,
Matta 27:32 ve Luka 23:26'da, haçı Sireneli Simun'un taşıdığına dair ifadeler
yer almaktadır:
Dışarı
çıktıklarında Simun adında Kireneli bir adama rastladılar. İsa'nın çarmıhını
ona zorla taşıttılar. (Matta 27:32)
Yuhanna
İncili'nde ise, haçı Hz. İsa (as)'ın kendisinin taşıdığı belirtilmektedir:
Askerler
İsa'yı alıp götürdüler. İsa çarmıhını kendisi taşıyıp Kafatası –İbranice'de
Golgota– denilen yere çıktı. (Yuhanna 19:17)
Çarmıha gerilen
haydutlar (hırsızlar):
Markos 15:27-28,
Matta 27:44, Luka 23:39-42 bölümlerinde, Hz. İsa (as)'ın sözde iki haydut
(hırsız) ile birlikte çarmıha gerildiği söylenmektedir. Buradaki çelişki,
Romalıların hiçbir zaman hırsızları çarmıha germiyor olmalarıdır.
İsa'yla
birlikte, biri sağında öbürü solunda olmak üzere iki haydudu da çarmıha
gerdiler. (Markos 15:27-28)
İsa'yla
birlikte çarmıha gerilen haydutlar da O'na aynı şekilde hakaret ettiler. (Matta
27:44)
Hz. İsa (as)'ın
sözde çarmıha geriliş saati ile ilgili çelişkili bilgiler:
Matta 27:45-46,
Luka 23:44-46, Yuhanna 19:14-15 pasajlarında Hz. İsa (as)'ın sözde çarmıha
gerilişi ile ilgili olarak saat on iki'den üçe kadar olan bir süre
belirtilirken, Markos 15:25'de bu vaktin saat dokuz olduğu belirtilmektedir.
Öğleyin on
iki sularında güneş karardı, üçe kadar bütün ülkenin üzerine karanlık çöktü.
Tapınaktaki perde ortasından yırtıldı. İsa yüksek sesle, "Rabbim, ruhumu
ellerine bırakıyorum!" diye seslendi. Bunu söyledikten sonra son nefesini
verdi. (Luka 23:44-46)
İsa'yı
çarmıha gerdiklerinde saat dokuzdu. (Markos 15:25)
Hz. İsa (as)'ın
sözde son sözleri:
Hz. İsa (as)'ın
sözde çarmıha gerilişindeki son sözleri ile ilgili de dört İncil'de çelişkili
bilgiler bulunmaktadır. Markos 15:34-37 ile Matta 27:46-50 pasajlarında, Hz.
İsa (as)'ın şu şekilde seslendiği bildirilir:
Saat üçte
İsa yüksek sesle, "Elohi, Elohi, lema şevaktani" yani, "Tanrım,
Tanrım, beni neden terk ettin?" diye bağırdı. [Allah'ı tenzih ederiz.]
(Markos 15:34)
Luka İncilinde
ise Hz. İsa (as)'ın sözde son sözleri daha farklı ifade edilmiştir:
İsa yüksek
sesle, "Allah'ım, ruhumu ellerine bırakıyorum!" diye seslendi. Bunu
söyledikten sonra son nefesini verdi. (Luka 23:46)
Yuhanna
İncili'nde ise bu konudaki açıklamalar tamamen farklıdır:
İsa şarabı
tadınca, "Tamamlandı!" dedi ve başını eğerek ruhunu teslim etti.
(Yuhanna 19:30)
Hz. İsa (as)'ın
sözde gömülmesi sırasında deprem olması:
Bu açıklama,
Matta İncili'nde geçmektedir:
O anda
tapınaktaki perde yukarıdan aşağıya yırtılarak ikiye bölündü. Yer sarsıldı,
kayalar yarıldı. Mezarlar açıldı, ölmüş olan birçok kutsal kişinin cesetleri
dirildi. Bunlar mezarlarından çıkıp İsa'nın dirilişinden sonra kutsal kente
girdiler ve birçok kimseye göründüler. (Matta 27:51-53)
Markos, Luka ve
Yuhanna İncillerinde ise Hz. İsa (as)'ın sözde gömülüşüne dair çeşitli tarifler
yapılmakta, fakat gerçekleşmiş olsa unutulması mümkün olmayacak olan böyle bir
deprem olayından hiç bahsedilmemektedir.
Hz. İsa (as)'ın
sözde gömülüşünün ardından gelişen olaylar:
Hz. İsa (as)'ın
sözde gömülmesinin ardından gerçekleştiği iddia edilen olaylar dört ayrı
İncil'de farklı şekilde anlatılmaktadır:
O anda
tapınaktaki perde yukarıdan aşağıya yırtılarak ikiye bölündü. Yer sarsıldı,
kayalar yarıldı. Mezarlar açıldı, ölmüş olan birçok kutsal kişinin cesetleri
dirildi. Bunlar mezarlarından çıkıp İsa'nın dirilişinden sonra kutsal kente
girdiler ve birçok kimseye göründüler. (Matta 27:51-53)
Başlarını
kaldırıp bakınca, o kocaman taşın yana yuvarlanmış olduğunu gördüler. Mezara
girip sağ tarafta, beyaz kaftan giyinmiş genç bir adamın oturduğunu görünce çok
şaşırdılar. (Markos 16:4-5)
Taşı mezarın
girişinden yuvarlanmış buldular. Ama içeri girince İsa'nın cesedini
bulamadılar. Onlar bu durum karşısında şaşırıp kalmışken, şimşek gibi
parıldayan giysilere bürünmüş iki kişi yanlarında belirdi. (Luka 24:2-4)
Bunun
üzerine Petrus'la öteki öğrenci dışarı çıkıp mezara yöneldiler. İkisi birlikte
koşuyordu. Ama öteki öğrenci Petrus'tan daha hızlı koşarak mezara önce vardı.
Eğilip içeri baktı, keten bezleri orada serili gördü, ama içeri girmedi.
Ardından Simun Petrus geldi ve mezara girdi. Orada serili duran bezleri ve
İsa'nın başına sarılmış olan peşkiri gördü. Peşkir keten bezlerle birlikte
değildi, ayrı bir yerde dürülmüş duruyordu. (Yuhanna 20:3-8)
Hz. İsa (as)'ın
sözde çarmıha gerilmeden önce götürüldüğü yetkili makamların farklı olması:
Markos 14:53,
Matta 26:57 ve Luka 22:54 İncillerinde Hz. İsa (as)'ın götürüldüğü yetkili
makam Başkahin Kayafa olarak geçerken, Yuhanna İncil'inde bu makam Başkahin'in
kayınbabası Hanan olarak geçmektedir.
İsa'yı
görevli Başkâhine götürdüler. (Markos 14:53)
İsa'yı
tutuklayanlar, onu Başkâhin Kayafa'ya götürdüler. (Matta 26:57)
İsa'yı
tutukladılar, alıp Başkâhinin evine götürdüler. Petrus onları uzaktan
izliyordu. (Luka 22:54)
Onu önce, o
yıl Başkâhin olan Kayafa'nın kayınbabası Hanan'a götürdüler. (Yuhanna 18:13)
Hz. İsa (as)'ın
sözde suçlamalara karşı yargılanması:
Dört İncil'de
Hz. İsa (as)'ın sözde yargılanması ile ilgili açıklamaların tümü birbiriyle
çelişmektedir.
Yuhanna
İncili'ne göre Hz. İsa (as)'ı yalnızca Başkahin sorgulamaktadır:
Bunun
üzerine komutanla buyruğundaki asker bölüğü ve Yahudi görevliler İsa'yı tutup
bağladılar. Onu önce, o yıl Başkâhin olan Kayafa'nın kayınbabası Hanan'a
götürdüler. Halkın uğruna bir tek adamın ölmesinin daha uygun olacağını Yahudi
yetkililere telkin eden Kayafa idi. ... Başkâhin İsa'ya, öğrencileri ve
öğretisiyle ilgili sorular sordu. (Yuhanna 18:12-14, 19)
Markos, Luka ve
Matta İnciline göre Hz. İsa (as) Yüksek Kurulun tamamı tarafından yargılanır:
Gün doğunca
halkın ileri gelenleri, ve din bilginleri toplandılar. İsa, bunlardan oluşan
Yüksek Kurulun önüne çıkarıldı. O'na, "Sen Mesih isen, söyle bize"
dediler. (Luka 22:66-67)
İsa'yı
görevli Başkâhine götürdüler. Bütün başkâhinler, ileri gelenler ve din
bilginleri de orada toplandı. ... Başkâhinler ve Yüksek Kurul'un öteki üyeleri,
İsa'yı ölüm cezasına çarptırmak için kendisine karşı tanık arıyor, ama
bulamıyorlardı. Birçok kişi ona karşı yalan yere tanıklık ettiyse de,
tanıklıkları birbirini tutmadı. (Markos 14:53-56)
İsa'yı
tutuklayanlar, onu Başkâhin Kayafa'ya götürdüler. Din bilginleriyle ileri
gelenler de orada toplanmışlardı. Petrus, İsa'yı uzaktan, ta Başkâhinin
avlusuna kadar izledi. Sonucu görmek için içeri girip nöbetçilerin yanına
oturdu. Başkâhinlerle Yüksek Kurul'un öteki üyeleri, İsa'yı ölüm cezasına
çarptırmak için kendisine karşı yalancı tanıklar arıyorlardı. (Matta 26:57-59)
Hz. İsa (as)'ın
Hirodes tarafından sözde sorgulanması:
Luka İncili'nde
Hz. İsa (as)'ın Hirodes tarafından sözde sorgulandığından bahsedilmektedir:
Pilatus bunu
duyunca, "Bu adam Celileli mi?" diye sordu. İsa'nın, Hirodes'in yönetimindeki
bölgeden geldiğini öğrenince, kendisini o sırada Yeruşalim'de bulunan Hirodes'e
gönderdi. Hirodes İsa'yı görünce çok sevindi. Ona ilişkin haberleri duyduğu
için çoktandır onu görmek istiyor, gerçekleştireceği bir belirtiye tanık olmayı
umuyordu. Ona birçok soru sordu, ama o hiç karşılık vermedi. Orada duran
başkâhinlerle din bilginleri, İsa'yı ağır bir dille suçladılar. Hirodes de
askerleriyle birlikte onu aşağılayıp alay etti. Ona gösterişli bir kaftan
giydirip Pilatus'a geri gönderdi. Bu olaydan önce birbirine düşman olan
Hirodes'le Pilatus, o gün dost oldular. (Luka 23:6-12)
Matta, Markos ve
Yuhanna İncillerinde ise, Hz. İsa (as)'ın Hirodes tarafından sözde
sorgulanmasından söz edilmez.
Söz konusu
çelişkiler, Hz. İsa (as)'ın sözde çarmıha gerilişi ile ilgili anlatılanların
tamamen tutarsız bilgilere dayandığının, o ana ve ortama ilişkin açıklamaların
hiçbirinin birbiri ile uyuşmadığının açık kanıtıdırlar. Eğer Hristiyanlar, Hz.
İsa (as)'ın öldürüldüğüne dair İncil'i kaynak olarak gösteriyorlarsa, İncil'in
4 farklı kitabından konuyla ilgili net ve kesin bilgilere ulaşılamayacağını
görmeleri gerekir. Gerçeği anlamak için Allah'ın, İncil'i doğrulayıcı olarak
gönderdiğini belirttiği Kuran'a bakmak gerekmektedir. Yüce Allah Kuran'da, Hz.
İsa (as)'ın çarmıha gerilmediğini, kesinlikle öldürülmediğini, ancak
inkarcıların bu şekilde olduğunu zannedecekleri bir ortam yarattığını
bildirmektedir. Rabbimiz Kuran'da Hz. İsa (as)'la ile ilgili bu iddiaların
geçersiz olduğunu; münafık ve inkarcıların Hz. İsa (as)'a yönelik tuzaklarının
boşa çıktığını ve Hz. İsa (as)'ı Kendi Katına aldığını haber
vermektedir. Söz konusu İncil pasajlarındaki çelişkileri Kuran ayetleri
ışığında değerlendirdiğimizde, dört İncil'in konuyla ilgili kendi aralarındaki
karmaşa hemen netlik kazanmaktadır: Hz. İsa (as) ölmemiş, fakat herkesin
çarmıha gerildiğini sandığı özel bir görüntü gösterilmiştir.
Hz. İsa (as)
Ölmemiş, Allah'ın Katına Yükseltilmiştir
İncil'de,
çelişkili izahlarla anlatılmış olan Hz. İsa (as)'ın çarmıha gerilişi hakkında
doğru bilgilere Kuran vesilesiyle ulaşırız. Allah, Kuran'da Hz. İsa (as)'a
yönelik tuzakların bozulduğunu ve onu kesin olarak öldürmediklerini açıkça
bildirmiştir:
Ve: "Biz,
Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri
nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu
asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında
anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan
başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.
(Nisa Suresi, 157)
Kuran'da Hz. İsa
(as)'ın öldürülmediği aynı ayette iki kez özellikle vurgulanmakta ve Hz. İsa
(as)'ın öldürüldüğü inancını savunanların "zanna uydukları"
belirtilmektedir. Bu son derece açık bir ifadedir ve başka türlü tevil edilmesi
mümkün değildir.
Hz. İsa (as)'a
Benzeyen Bir Başkası Çarmıha Gerilmiştir
Kuran'da aynı
ayette Allah, "Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara
(onun) benzeri gösterildi." (Nisa Suresi, 157) diye haber vererek,
çarmıha gerilen kişinin Hz. İsa (as)'ın benzeri olan bir başka kişi olduğunu
bize bildirmektedir.
Hz. İsa (as)'ın
yerine çarmıha gerilen kişi, Hz. İsa (as)'a hainlik yapan Yahuda İskaryot
(Judas Iskariot)'tur. Allah, çok büyük bir mucize yaratarak Yahuda İskaryot'u
Hz. İsa (as)'a benzetmiştir. Hz. İsa (as)'ı çarmıha germek üzere almaya
geldikleri sırada orada bulunan Yahuda İskaryot, Hz. İsa (as) zannedildiği için
alınıp götürülmüş ve çarmıha gerilmiştir. Ayrıca Yahuda İskaryot'un yüzü kanla
kaplandığı için, halk da çarmıha gerilen bu kişinin Hz. İsa (as) olmadığını
anlamamıştır. Nisa Suresi 157. ayetin devamında Allah "Onların bir
zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur." diye
bildirmektedir. Tuzak kuranlar da, etraftakiler de yalnızca zanlarına
uymuşlardır, bunun dışında ayette belirtildiği gibi hiçbir bilgileri yoktur.
Nitekim İncil'de
Hz. İsa (as)'ın son sözleri olarak aktarılan ifadelerin de ("Elohi,
Elohi, lema şevaktani" yani, "Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?)
(Allah'ı tenzih ederiz) mahiyeti anlaşılmış olmaktadır. Açık bir iman
zafiyetinin delili olan söz konusu sözler, elbette Hz. İsa (as)'a ait olamaz.
Bu sözler, tüm tuzakları bozulan ve Hz. İsa (as)'ın yerine çarmıha gerilen
Yahuda İskaryot'a aittir. İşte bu nedenle isyan doludur. Zaten Allah'ı kalpten
seven, her şeyin Allah'tan geldiğini bilen, Allah'a gönülden boyun eğmiş bir
kul olan Hz. İsa (as)'ın bu ifadeleri asla kullanmayacağı açıktır. Böylesine
isyankar ifadelerin Yahuda İskaryot gibi bir münafıktan çıkmış olması ise
beklenen bir durumdur.
İncil'e Göre
Yahuda İskaryot'un Kayboluşu
Kuran
ayetlerinde anlatılanlara ve çeşitli kaynaklarca da desteklenen bu izahlara
paralel olarak, Hz. İsa (as)'ın yerine, ona ihanet eden Yahuda İskaryot'un
çarmıha gerildiğine delil oluşturabilecek İncil pasajları bulunmaktadır. Bu
pasajlara göre, söz konusu çarmıha gerilme olayının hemen arkasından Yahuda
İskaryot'un tamamen ortadan kaybolduğu dikkat çekmektedir. İncil yazarları bu
duruma çeşitli şekillerde açıklama getirmeye çalışmışlar, Yahuda İskaryot'un
öldüğünü iddia etmişler, fakat bu iddialarında bile çelişkiye düşmüşlerdir.
Çünkü Hz. İsa (as) yerine Yahuda İskaryot'un çarmıha gerilmiş olduğunu
bilmemektedirler. İncil'deki, Yahuda İskaryot'un kayboluşuna dair birbiriyle
çelişen söz konusu açıklamalar şu şekilledir:
Sabah olunca
bütün başkâhinlerle halkın ileri gelenleri, İsa'yı ölüm cezasına çarptırmak
konusunda anlaştılar. Onu bağladılar ve götürüp Vali Pilatus'a teslim ettiler.
İsa'ya ihanet eden Yahuda, onun mahkûm edildiğini görünce yaptığına pişman
oldu. Otuz gümüşü başkâhinlere ve ileri gelenlere geri götürdü. "Ben
suçsuz birini ele vermekle günah işledim" dedi. Onlar ise, "Bundan
bize ne? Onu sen düşün" dediler. Yahuda paraları tapınağın içine
fırlatarak oradan ayrıldı, gidip kendini astı. (Matta 27:1-5)
O günlerde
Petrus, yaklaşık yüz yirmi kardeşten oluşan bir topluluğun ortasında ayağa
kalkıp şöyle konuştu: "Kardeşler... İsa'yı tutuklayanlara kılavuzluk eden
Yahuda ile ilgili olarak Davut'un ağzıyla önceden bildirdiği Kutsal Yazı'nın
yerine gelmesi gerekiyordu. Yahuda bizden biri sayılmış ve bu hizmette yerini
almıştı." Bu adam, yaptığı kötülüğün karşılığında aldığı ücretle bir tarla
satın aldı. Sonra baş aşağı düştü, bedeni yarıldı ve bütün bağırsakları
dışarı döküldü. (Elçilerin İşleri 1:15-18)
İncil'deki kimi
açıklamalar birbiri ile çelişse de bu konuda mutabık olunan, Yahuda İskaryot'un
çarmıha geriliş hadisesinin hemen sonrasında kesin olarak kaybolmuş
olmasıdır. Yahuda İskaryot kaybolmuştur, çünkü aslında çarmıha gerilen ve
öldürülen kişinin kendisi Yahuda İskaryot'dur. Bu olayın hemen öncesinde ise Hz.
İsa (as), Allah'ın emri ile melekler tarafından göğe, Allah'ın Katına
alınmıştır. İşte bu sebeple Hz. İsa (as)'ı çarmıha germek üzere onun
bulunduğu odaya gelen görevliler, orada sadece Yahuda İskaryot'u bulmuşlardır.
Kuran'da Allah,
Hz. İsa (as)'a Yönelik Tuzağın "Bozulduğunu" Haber Verir
Bilindiği gibi
münafıklık yapan Yahuda İskaryot'un önderliğinde inkarcılar Hz. İsa (as)
aleyhine bir tuzak kurmuşlardır. Tuzağın amacı, Hz. İsa (as)'ın ölmesidir.
Oysa Allah Kuran'da, Hz. İsa (as)'a kurulan tuzağın bozulacağını
bildirmiştir. Eğer Hz. İsa (as)'ın ölümü herhangi bir şekilde
gerçekleşirse, bu, inkar edenlerin kurdukları tuzağın bozulmadığı,
onların istediği gibi neticelendiği anlamına gelir, ki bu mümkün değildir.
Çünkü Allah'ın vaadi vardır. Hz. İsa (as)'ı öldürmeyi hedefleyen o tuzak
bozulmuştur. Hz. İsa (as), hiçbir şekilde ölmemiştir ve öldürülmemiştir.
Allah, Kuran'da bu gerçeği şöyle haber verir:
Nitekim İsa, onlarda
inkarı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?"
Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim
gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahit ol" dediler. "Rabbimiz, biz
indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahitlerle beraber yaz."
Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen
kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır. (Al-i İmran Suresi, 52-54)
Eğer
inkarcıların tuzakları gerçekleşmiş olsaydı, bu Kuran'da elbette ki bildirilirdi.
Fakat Kuran'da bildirilen, Hz. İsa (as)'a yönelik tuzakların boşa çıktığı ve
Hz. İsa (as)'ın Allah'ın Katına yükseltilmiş olduğudur.
Hz. İsa (as)'a
Yönelik Sinsi Tuzağın Bozulması Samimi İman Edenler İçin Büyük Bir Nimettir
Çok açık
delillere rağmen Hz. İsa (as)'ın öldürüldüğü iddiasında ısrarcı davrananlar
akılcı düşünmeli ve Kuran'ı her türlü ön yargıdan arınmış, tam vicdan açıklığı
ile tekrar okumalıdırlar. Hz. İsa (as) ölmemiştir, onurlu bir şekilde göğe
alınmıştır. Samimi bir Hristiyan için Hz. İsa (as)'ın öldüğü iddiasında ısrarcı
davranmanın bir anlamı yoktur. Bir Hristiyan için, Hz. İsa (as)'ın
ölmediğini, Allah'ın rahmetiyle inkarcıların tuzaklarından kurtulduğunu ve
Rabbimiz'in Katında olduğunu bilmek, buna inanmak bir nimettir. Bu iddiada
bulunan Hristiyanlar, Hristiyanlığın temel inançlarından biri olan Hz. İsa
(as)'ın Hristiyanların günahlarının kefareti için ölmeyi tercih ettiği
inancından ayrılmak istemezler. Oysa bu konuda da çeşitli yanılgılar vardır. Bu
konuya birazdan değinilecektir.
Bazı
Hristiyanlar Hz. İsa (as)'ın ölmediği inancına, Müslümanların, bir peygambere
acı çekmeyi yakıştırmadıklarından itiraz ettiklerini iddia etmektedirler. Oysa
Müslümanlar buna, Kuran'da belirtildiği için iman ederler. Burada belirtilmesi
gereken önemli nokta ise şudur: Elbette Allah, peygamberleri çeşitli acı,
zorluk ve imtihanlarla denemiştir. Kimi zaman Allah imtihanın gereği olarak
inkarcılara geçici bir zafer de vermiştir. Fakat Allah, hiçbir zaman
Peygamberleri küfrün gözünde acz içinde gösterecek bir duruma izin vermemiştir.
Dolayısıyla böyle bir durumun Hz. İsa (as) için de geçerli olması söz konusu
değildir. Hz. İsa (as)'ın ölmediğine inanmak Hristiyanlar için daha güzeldir.
Zaten ahir zamanda Hz. İsa (as) tekrar yeryüzüne gönderildiğinde Hristiyanlar
onun ellerinde ve ayaklarında hiçbir yara izi olmadığını göreceklerdir.
İçinde bulunduğumuz bu dönemde Hz. İsa (as), 2000 yıl önceki giysileri,
üzerindeki beylik eşyaları ve 2000 yıl önceki parası ile yeryüzüne gelecektir.
İşte bu büyük delil, Hristiyanların tam anlamıyla kanaat getirmelerini
sağlayacaktır.
Hristiyanların,
Hz. İsa (as)'ın Kanıyla Tüm Günahlarından Arındıkları İnancı Büyük Bir
Yanılgıdır
Hz. İsa (as)'ın
tüm Hristiyanların günahlarının kefareti için öldüğü ve temelinde bütün günahların
kefaretinin ölüm olduğu inancı, temelinden çok yanlış bir inançtır. Bu
inançtaki yanılgıyı görebilmeleri için, Hristiyan kardeşlerimizin Allah'ın
adaletini, yaratma amacını, akılcı şekilde ve vicdanlarına başvurarak tekrar
düşünmeleri ve aşağıdaki hususları dikkate almaları gerekmektedir:
İnsanın Günahkar
Doğduğu İddiası, Allah'ın Sonsuz Adaletine Aykırıdır:
Bu dünyaya her
insan imtihan için gelir ve kendisine verilen kısıtlı süre içinde, aklının
erdiği her saniyede Allah'a kul olmak ve yalnızca Allah rızası için yaşamakla
yükümlüdür. Allah bir Kuran ayetinde şöyle bildirir:
O, amel (davranış ve
eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü
ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. (Mülk Suresi,
2)
Dolayısıyla
Allah'ın yoktan var ettiği insan, bu dünyaya geldiği andan itibaren, imtihana
tabidir ve bu dünyada yapıp ettiklerine göre sorgulanacaktır. İnsanın, günahı
ve sevabı bu dünyadaki samimiyetle yaptığı amellerine göredir. Henüz imtihanı
başlamamış olan, kendi varlığının bilincinde dahi olmayan, dünyaya gözlerini
yeni açan hiçbir şeyden habersiz bir bebeğin, Allah'ın adetullahına göre
günahkar olması imkansızdır.
Bir İnsanın Bir
Başkasının Günahlarını Yüklenmesi ve Bundan Dolayı Azap Çekmesi Allah'ın Sonsuz
Adaletine Aykırıdır:
Allah'ın
yarattığı imtihan sisteminde, söz konusu kişi Hz. İsa (as) bile olsa, hiç
kimsenin bir başkasının günahlarının kefaretini ödemesi mümkün değildir.
Öncelikle dünyada var olan veya var olmuş her kişi, yalnızca kendisinden
sorumludur. Onun günah yükünü, hiç kimse; ne annesi babası, ne en
yakınları, ne de onun adına Hz. İsa (as) üstlenmeyecektir. Hiç kimse,
bir başkasının yaptıklarından sorumlu tutulmayacaktır. Hiç kimse bir
başkası adına kefaret ödeyemeyecektir. Ölüm vakti geldiğinde,
Hristiyanlar da dahil olmak üzere her insan, Allah'ın Huzurunda YAPAYALNIZ
VE TEK BAŞINA –bu dünyada yapıp ettikleriyle– hesap verecektir. Allah
Kuran'da bu gerçeği bize şöyle bildirmiştir:
Göklerde ve yerde
olan (herkesin ve herşeyin) tümü Rahman (olan Allah)a, yalnızca kul olarak
gelecektir. Andolsun, onların tümünü kuşatmış ve onları sayı olarak saymış
bulunmaktadır. Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na, 'yapayalnız, tek
başlarına' geleceklerdir. (Meryem Suresi, 93-95)
Yüce Allah yine
Kuran'da, hiç kimsenin bir başkasının günah yükünü yüklenemeyeceğini haber
vermiştir:
De ki: "O, her
şeyin Rabbi iken, ben Allah'tan başka bir Rab mi arayayım? Hiçbir nefis,
kendisinden başkasının aleyhine (günah) kazanmaz. Günahkar olan bir
başkasının günah yükünü taşımaz. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. O, size
hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir." (Enam Suresi,
164)
Doğrusu, hiçbir
günahkar, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Şüphesiz insana kendi
emeğinden başkası yoktur. Şüphesiz kendi emeği (veya çabası) görülecektir. Sonra ona en eksiksiz
karşılık verilecektir. (Necm Suresi, 38-41)
Hz. İsa (as),
Allah'ın sevdiği kulu ve peygamberidir. Her toplumda ve her dinde olduğu gibi
Hristiyanlar arasında da samimi olanlar da vardır, kötü huylu insanlar da.
Dolayısıyla Yüce Rabbimiz'in çok sevdiği mübarek ve kutlu kulunun canını,
kendisinden sonra geleceklerden bir kısmının sorumsuz davranışları, günahları
ve azgınlıkları dolayısıyla aldığını savunmak büyük bir vicdansızlıktır; Allah'ı
tanımamak, anlamamaktır.
Hz. İsa (as)
Ölmemiştir
Söz konusu
iddiayı temelinden ortadan kaldıran bir başka önemli gerçek ise, yukarıda
detaylı anlatmış olduğumuz gibi, Hz. İsa (as)'ın ölmediği gerçeğidir. Hz. İsa
(as) Allah'ın Katına yükseltilmiştir. Bedeni ve ruhu ile diridir ve uyku
halinde göğe alınıp korunmuştur. Bu gerçek, tek başına, "Hz. İsa
(as)'ın günahların kefareti için öldüğü" iddiasını temelinden ortadan
kaldırmaktadır.
Kendilerince,
Hz. İsa (as)'ın ölümünün günahlarına kefaret olduğunu zannederek günahlardan
gereği gibi sakınmayanlar, Allah'ın haramları konusunda rahat davrananlar ya da
tabi oldukları dinin yükümlülüklerine uymanın o kadar da önemli olmadığını
zannedenler büyük bir yanılgı içine düşerler. Tüm insanlar gibi onların da her
ameli yazılmaktadır. Yaptıkları her şey, ahirette mutlaka karşılarına
çıkacaktır.
Günahlar Ölümle
Değil Tevbe ve Pişmanlık ile Temizlenir
Dünya üzerinde
insanları var eden, onlar için bir kader belirleyen ve bir imtihan ortamı
yaratan Yüce Allah'tır. Allah elbette kullarını en iyi bilendir. Dünyadaki
imtihanın gereği olarak onlar için denenecekleri vesileler ve olaylar da
yaratmıştır.
İnsan ise,
yaratılışı itibariyle aciz ve cahildir. Kolaylıkla hataya düşebilir, yanlış
yapabilir, doğruyu bildiği halde unutabilir, Allah'tan çok korktuğu halde
istemeden hata işleyebilir. Çünkü insan dünyada imtihan olmaktadır.
Hatalarından ders çıkarmakta, acizliğini görmekte, günahlarından tevbe
etmektedir. Nihayetinde bütün bunlar vicdanlı bir insan için Allah'a daha fazla
yönelmeye vesile olmaktadır.
Bu Rabbimiz'in
dünyada yarattığı imtihan ortamının gereğidir. Yüce Allah dünyada böyle bir
sistemi yaratırken, kullarına "bağışlayan ve esirgeyen" olduğunu
haber vermiş ve onlara tevbe kapılarını açmıştır. Allah, merhametlilerin en
merhametlisidir. İnsan, bilerek veya bilmeyerek bir hata işlediğinde, büyük
veya küçük bir günaha girdiğinde pişman olup Allah'a tevbe etme, bağışlanma
isteme ayrıcalığına sahiptir.
Her türlü
günahın karşılığının ölüm olduğunu iddia etmek Allah'ın çok merhametli, çok
esirgeyen ve tevbeleri kabul eden vasfını anlamamak, takdir edememektir. Bu
iddia, insanın dünyada yaşama ve var olma amacına tamamen ters düşmektedir.
Böylesine bir iddia aynı zamanda, Allah'ın adaletine, imtihanın gereğine
aykırıdır. Eğer tüm insanların işlediği günahların karşılığı ölüm olsaydı ve
eğer Yüce Allah Kendi lütfundan insanları bağışlayıp esirgemeseydi, tüm
dünyanın fesata uğrayacağını Allah Kuran bir ayetinde şöyle bildirmiştir:
Eğer Allah,
insanları zulümleri nedeniyle sorguya çekecek olsaydı, onun üstünde
(yeryüzünde) canlılardan hiçbir şey bırakmazdı; ancak onları adı konulmuş bir süreye kadar
ertelemektedir. Onların ecelleri gelince ne bir saat ertelenebilirler, ne de
öne alınabilirler. (Nahl Suresi, 61)
Yine Kuran'da
Allah'ın üstün fazlı, rahmeti ve tevbeleri kabul eden olması dolayısıyla
insanlara nimet bahşedilmiş olduğu da bildirmektedir:
Eğer Allah'ın sizin
üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten tevbeleri kabul eden
hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı (ne yapardınız)? (Nur Suresi, 10)
Eğer Allah'ın sizin
üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten Rauf (şefkat eden ve)
Rahim olmasaydı (ne yapardınız)? (Nur Suresi, 20)
Allah'ın
tevbeleri kabul eden ve bağışlayan olması İncil'de de bildirilmiştir. Söz
konusu Hristiyan kardeşlerimizin İncil'de geçen bu doğru ve hak hükümlere
dikkatlerini vermeleri son derece önemlidir:
...
[Allah'ın] lütfunun zenginliği sayesinde... kurtuluşa, suçlarımızın
bağışlanmasına kavuştuk. (Pavlus'tan Efeslilere Mektup, 1:7-8)
Bunları
dinledikten sonra yatıştılar. Allah'ı yücelterek şöyle dediler: "Demek ki Allah,
tövbe etme ve yaşama kavuşma fırsatını öteki uluslara da vermiştir."
(Elçilerin İşleri, 11:18)
O [Allah]
bizi karanlığın hükümranlığından kurtar[masıyla]... kurtuluşa, günahlarımızın
bağışına sahibiz. (Pavlus'tan Koloselilere Mektup, 1:13-14)
Ama
günahlarımızı itiraf edersek, güvenilir ve adil olan Allah günahlarımızı
bağışlayıp bizi her kötülükten arındıracaktır. (Yuhanna'nın 1. Mektubu,
1:9)
İmanla
edilen dua hastayı iyileştirecek ve Rab onu ayağa kaldıracaktır. Eğer hasta
günah işlemişse, günahları bağışlanacaktır. (Yakup'un Mektubu, 5:15)
'Bize
karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, Sen de bizim suçlarımızı bağışla. Doğru yoldan sapmamıza izin verme. Bizi
kötü olandan kurtar. Çünkü egemenlik, güç ve yücelik sonsuzlara dek Senindir!
Amin.' Başkalarının suçlarını bağışlarsanız, Allah da sizin suçlarınızı
bağışlar. Ama siz başkalarının suçlarını bağışlamazsanız, Allah da sizin
suçlarınızı bağışlamaz. (Matta, 6:12-15)
İsa onlara,
"Dua ederken şöyle söyleyin" dedi: "Allah, Adın kutsal
kılınsın... Günahlarımızı bağışla. Çünkü biz de bize karşı suç işleyen
herkesi bağışlıyoruz. Doğru yoldan sapmamıza izin verme." (Luka, 11:2-4)
Başkasını
yargılamayın, siz de yargılanmazsınız. Suçlu çıkarmayın, siz de suçlu
çıkarılmazsınız. Başkasını bağışlayın, siz de bağışlanırsınız. Verin,
size verilecektir. İyice bastırılmış, silkelenmiş ve taşmış, dolu bir ölçekle
kucağınıza boşaltılacak. Hangi ölçekle verirseniz, aynı ölçekle alacaksınız.
(Luka, 6:37-38)
Öyleyse, günahlarınızın
silinmesi için tövbe edin ve Allah'a dönün. Öyle ki, Rab size yenilenme
fırsatları versin... (Elçilerin İşleri, 3:19-20)
Bu
kötülüğünden tövbe et ve Rab'be yalvar, yüreğindeki bu düşünce belki bağışlanır.
(Elçilerin İşleri, 8:22)
Allah bize
bağışlanma dileme lütfunu vermişken, bize tevbe kapılarını açmışken, affeden,
seven ve tevbeleri kabul eden olduğunu bildirmişken, her türlü günahın ölümle
karşılık göreceğini savunmanın ve bunun Allah'ın hükmü olduğunu iddia etmenin
sorumluluğu büyük olabilir. Ayrıca bu, İncil'de geçen Allah'ın bağışlayan ve
tevbeleri kabul eden sıfatıyla da tamamen çelişmektedir. Samimi Hristiyanların,
Hristiyanlığa bu inancın ne amaçla dahil edildiğini çok iyi düşünmeleri ve vicdanlarıyla
karar vermeleri önemlidir.
Hristiyanlığın
Sevgi Dini Olduğunu İddia Ederken Günahın Ölümle Temizlendiğini Savunmak Büyük
Bir Çelişkidir:
Tüm
Hristiyanlar, Hristiyanlığın bir sevgi dini olduğunu iddia eder ve sevgi adına
hareket ederler. Hristiyanlık, Allah'ın gönderdiği hak bir din olduğu için
elbette bu doğrudur ve bu, diğer tüm hak dinler için de geçerlidir. Yüce Allah
kullarından sevgi ister ve gerçek sevgi ancak Allah'ı gerçekten sevmekle
–Rabbimiz'in tüm emir ve yasaklarını titizlikle korumakla- mümkün olur.
Fakat bu gerçek,
bazı Hristiyanların, günahın kefaretinin ölüm olduğuna dair yanlış inançlarıyla
tam anlamıyla çelişmektedir. Allah kullarını sevendir ve Allah kullarını
bağışlamak ister. Kuran'da Allah şöyle bildirir:
O, çok bağışlayandır,
çok sevendir. (Büruc
Suresi, 14)
Allah,
tevbelerinizi kabul etmek ister; şehvetleri ardınca gidenler ise, sizin büyük bir sapma ile sapmanızı
isterler. (Nisa Suresi, 27)
İncil'de de Yüce
Rabbimiz'in seven ve esirgeyen olduğu gerçeği bildirilmiştir:
...
Rabbin çok acıyan ve sevecenlikle davranan olduğunu bildiniz. (Yakup'un Mektubu, 5:11)
Ama merhameti
bol olan Allah bizi çok sevdiği için... yaşama kavuşturdu. O'nun
lütfuyla kurtuldunuz. (Pavlus'tan Efeslilere Mektup, 2:4-5)
Allah'ın,
Kendisi'ni sevenler ve
amacı uyarınca çağrılmış olanlar için, herşeyin iyilikle birlikte işlemesini
sağladığını biliriz. (Pavlus'tan Romalılara Mektup, 8:28)
Ama Kurtarıcımız
Allah iyiliğini ve insana olan sevgisini açıkça göstererek bizi kurtardı.
Bunu doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, Kendi merhametiyle...
yaptı. (Pavlus'tan Titus'a Mektup, 3:4-6)
Sevgili
kardeşlerim, Allah bizi bu kadar çok sevdiğine göre biz de birbirimizi
sevmeye borçluyuz. (Yuhanna'nın 1. Mektubu, 4:11)
Kullarını seven,
koruyup gözeten, onlara şefkat duyan ve onları esirgeyip bağışlayan Yüce
Allah'ın bu üstün vasıflarının çok iyi anlaşılması Hristiyan kardeşlerimiz için
çok önemlidir. Çünkü ancak Allah'ın vasıflarını gereği gibi anlayabilen
kişiler, söz konusu büyük yanılgının ne derece tehlikeli olduğunu görebilirler.
Hristiyanlar da,
Yaşadıkları Her Andan, Gerçekleştirdikleri Her Amelden Sorumludurlar ve
Allah'ın Huzurunda Hesaba Çekileceklerdir:
Dünyada yaşamış,
yaşayan ve yaşayacak tüm insanlar gibi Hristiyanlar da yaptıkları amellerden
sorguya çekileceklerdir. Hiçbirinin günahlarının kefareti ödenmiş değildir.
Her bir Hristiyan, tıpkı diğer tüm insanlar gibi, yaptıklarından tek başına
sorumludur ve işlediği her günahı ve her sevabı mutlaka ahiret gününde
karşısına çıkacaktır. Allah'ın huzurunda hiç kimse "benim günahlarımın
karşılığı ödenmişti, Hz. İsa (as)'ın kanıyla temizlenmişti"
diyemeyecektir. Allah Katında kimse günahsız olduğunu iddia edemeyecek, sadece
"iman ettim" diyerek kurtuluşa eremeyecektir. Ahiret günü her bir
insanın karşısına amellerinin yazılı olduğu kitap konacak ve yapıp ettikleri
tümüyle karşısına çıkacaktır.
Bazı
Hristiyanlar istedikleri kadar günahlarının kefaretinin ödendiğini düşünse ve
Allah'a karşı sorumluluklarından kaçmaya çalışsa da, hesap gününden kaçamayacaklardır.
Bu dünyada ısrarla
savundukları yanlış inanç Allah Katında geçersizdir. İşte bu nedenle samimi
Hristiyan kardeşlerimizin bu konuda uyarılmaları ve gerçekleri görmeleri çok
ciddi bir önem taşımaktadır. Bu, onların ahiretteki konumları ve sonsuz kurtuluşları
için son derece önemlidir.
Kuran'dan Hz. İsa
(as)'ı Özel Kılan İşaretler
Unutmamak
gerekir ki, Hz. İsa (as) ile ilgili Kuran'da yer alan bilgilerin veya
açıklamaların bir benzeri, diğer peygamberler için bildirilmemiştir.
-Hiçbir
peygamberin vefatı için teveffa kelimesi (canın teslim alınması)
kullanılmamıştır.
-Hiçbir
peygamber için "... Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i
öğrettim..." (Maide Suresi, 110) ifadesi ile üç İlahi kitabın da
kendisine öğretildiği bildirilmemiştir.
-Hiçbir peygamber
için, "O kıyamet için bir ilim (alamet)dir" (Zuhruf Suresi,
61) buyrulmamıştır.
-Hiçbir
peygamber için Hz. İsa (as)'ın göğe yükseltilmesi anlamında bir yükseltilme
haber verilmemiştir.
-Hiçbir
peygamber için, kendisine inananların kıyamete kadar üstün gelecekleri
(Al-i İmran Suresi, 55) söylenmemiştir.
-Hiçbir
peygamber için ölmeden önce kendisine inanmayacak kimsenin kalmayacağı
(Nisa Suresi, 159) bildirilmemiştir.
Tüm bunlar,
Allah'ın Hz. İsa (as) için özel bir kader takdir ettiğini ve bu kadere
uygun olarak Hz. İsa (as)'ın Allah Katında diri olduğunu ve yeniden dünyaya
geleceğini gösteren önemli delillerdir.
Hz. İsa (as)
ölmemiştir. Şu anda Allah'ın Katındadır. İçinde bulunduğumuz ahir zamanda bu kutlu
peygamberimizin yeryüzüne gönderileceği bildirilmiştir ve Hz. İsa (as) GÖNDERİLMİŞTİR.
Şu anda dünyada yaşamakta ve zuhur vaktini beklemektedir. İmanlı herkesin
Hz. İsa (as)'ı bağrına basacağı, sevgi ile kucaklayacağı dönem çok yakındır.
Hristiyan kardeşlerimize yönelik tüm yol gösterici açıklamalar bu döneme güzel
bir hazırlık olması için yapılmaktadır. Bu kitabı okumakta olan Hristiyan
kardeşlerimiz bu önemli gerçeği akılda tutmalıdırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder