Peygamberimiz
(sav)'in Kitap Ehli'ne Karşı Şefkatli, Koruyucu ve Sevgi Dolu Tutumu
Peygamberimiz
(sav), Necran Hristiyanlarının Ziyareti Sırasında Oturmaları İçin Abasını
Sermiştir
Resulullah
(sav)'in Kitap Ehli'nin düğün yemeklerine katıldığına, hastalarını ziyaret
ettiğine ve onlara ikramda bulunduğuna dair çok sayıda rivayet bulunmaktadır.
Hatta Necran Hristiyanları onu ziyaret ettiklerinde Hz. Muhammed (sav) onlar
için abasını yere sermiş ve Hristiyan misafirlerine abasının üstüne
oturmalarını söylemiştir.
Peygamberimiz
(sav) Kitap Ehlinin Müslümanların Emanında (koruması altında) Olduklarını
Söylemiştir
Peygamberimiz
Hz. Muhammed (sav)'in, Hıristiyan olan İbn Harris b. Ka'b ve kavmine yazdırdığı
anlaşma metninde: "Şarkta ve garpta yaşayan tüm Hristiyanların dinleri,
kiliseleri, canları, ırzları ve malları Allah'ın, Peygamberin ve tüm müminlerin
himayesindedir. Hristiyanlık dini üzere yaşayanlardan hiç kimse istemeden
İslam'ı kabule zorlanmayacaktır. Hristiyanlardan birisi herhangi bir cinayete
veya haksızlığa maruz kalırsa Müslümanlar ona yardım etmek zorundadırlar"
yazdırmıştır. (İbn Hişam, Ebu Muhammed Abdulmelik, Es-Siretü'n-Nebeviyye,
Daru't-Türasi'l-Arabiyle, Beyrut, 1396/1971, II/141-150)
Peygamberimiz
(sav), Ziyarete Gelen Kitap Ehli'nin Kalması İçin Sahabenin Evlerini Onlara
Tahsis Ederdi
Hz. Peygamber
(sav) döneminde, gruplar halinde elçiler ve heyetler Medine'ye ziyaretlerde
bulunurlardı. Gelen heyetler –Kitap Ehli de dahil– bazen 10 günden fazla da
kalabiliyorlardı ki, Abdurrahman b. Avf, Muğire b. Şube, Ebû Eyyubü'l-Ensarî ve
Ensar'dan bazı kimselerin evleri, onlara tahsis edilirdi. Bunlara ek olarak
Mescid-i Nebevî'nin etrafındaki ilim tahsil eden Ashab-ı Suffa'nın kaldığı
yerler ile Mescid'in yakınlarına kurulan bir çadır, gelen ziyaretçiler için
hazırlanırdı.
Hz. Peygamber
(sav), görüşmeye gelenlerin bazılarına, emânnâme ve ahidnâme (yazılı emir ve
talimat, bazı şahıs ve gruplara tanınan hak ve imtiyazları, yabancılarla
yapılan anlaşma hükümlerini içeren belge) ve onlara tahsis edilen arazileri
bildiren resmî evrak verirdi. Bazı bölgelere de kendileri içinden valiler tayin
ederdi. Yine Kutlu Elçi, Müslümanlara zekat memurları gönderirken, Hristiyan
olarak kalanlara da cizye tahsildarları görevlendirirdi. Aslında gelen bu resmî
heyetler, tüm Arap yarımadasının, Hz. Muhammed'in (sav) peygamberliğini ve
hakimiyetini kabul edişinin birer kanıtları durumundaydılar. (Sarıçam, Hz.
Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 356)
Peygamberimiz
(sav) Vahiy İnmeyen Bazı Konularda Mekkeli Müşriklerin Değil Kitap Ehli'nin
Davranışlarına Göre Hareket Etmiştir *
Allah Resûlü
(sav) Mekke'de, vahiy almadığı konularda Mekkeli müşriklere muhalefet ederek, Ehl-i
Kitab'ın davranışlarına uygun hareket etmiştir. (Buhârî, Libâs 70;
Müslim, Fedâil 90)
Peygamberimiz
(sav), Sahabeyi Hristiyan Necaşi'nin Yanına Hicrete Göndermiştir
Peygamberimizin
Hicret'ten önce ilk ilgi duyduğu ve Müslümanların hicret etmelerini arzu ettiği
Hıristiyan ülke, Habeşistan olmuştur. Allah Resûlü, Mekke müşriklerinin amansız
işkenceleri ve tazyikleri karşısında Mekkeli Müslümanların Habeşistan'a
hicretlerini arzu etmiş ve bu hislerini şu ifadelerle belirtmiştir.
"İsterseniz
ve elinizden gelirse, Habeşistan'a iltica ediniz. Zira orada hüküm süren kralın
topraklarında kimseye zulüm edilmez. Orası doğru ve emin bir yerdir, Allah âsân
edinceye (kolaylık verinceye) kadar orada kalın." [Hamîdullah, el-Vesâikü's- Siyâsiye, (trcm.Vecdi Akyüz),
Kitabevi, İstanbul 1997, s.115; Hamîdullah, İslâm Peygamberi, I, 297]
Peygamberimiz
(sav) Musevi Birinin Cenazesi Geçerken Ayağa Kalkmıştır
Cabir b.
Abdullah (ra) şöyle nakletmiştir:
Yanımızdan
bir cenaze geçmişti. Resulullah (sav) hemen o cenaze için ayağa kalktı. Biz de
(ona uyarak) kendisi ile beraber ayağa kalktık ve: "Ey Allah'ın Resulü! Bu
bir Yahudi kadınının cenazesidir" dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber
(sav): "... Cenazeyi gördüğünüzde hemen ayağa kalkınız." buyurmuştur.
(Müslim, Cenaiz, 78, Hadis no: 1593)
Kays b. Sa'd'in
(r.a.) rivayetinde İbn Ebu Leyla şöyle nakletmiştir:
Kays b. Sa'd
ile Sehl b. Huneyf, Kadisiyye'de bulunurlarken yanlarından bir cenaze geçti.
Bunlar ayağa kalktılar. Kendilerine; bu cenaze, bu yer halkından (yani
zımmilerden)dir, denildiğinde Kays ile Sehl de: Resulüllah'ın (sav) yanından
bir cenaze geçmişti. Allah Resulü, ayağa kalktı. Bunun bir Yahudi cenazesi
olduğu kendisine bildirildiğinde: "Bu da bir insan değil mi?"
buyurdu. (Müslim, Cenaiz, 78, Hadis no: 1596)
Peygamberimiz
(Sav) Zımmilere Eziyet Edilmemesini Buyurmuştur *
Hadis-i şerifte
Efendimiz (sas) "Kim zimmî (İslam ülkesindeki gayrimüslim) olan
birisine eziyet ederse, ben onun hasmı olurum." buyurmuştur.
Peygamberimiz
(sav)'e İlk Peygamberlik Geldiğinde, Hristiyanlarla Görüşüyordu
Peygamber
Efendimiz (sav), Allah Resûlü sıfatıyla tebliğe başladığı zaman, ilk defa
Mekke'de bazı Hıristiyanlarla karşılaşmıştı. Hatta, Kendisine vahiy
gelmeye başladığı ilk günlerinde Hz. Hatice ve Peygamber Efendimiz (sav) ile
görüşen Varaka b. Nevfel de İncil'in el yazmalarına sahip olan bir
Hıristiyandı. (Buhârî, Bedu'l- Vahy 3)
Peygamberimiz
(sav), Kimsenin Dinine Karışılmasına İzin Vermemiştir
Din seçme
hürriyetinin ifadesi olan "La ikrâhe fı'd-dîn (Dinde zorlama
yoktur)" ayetini (Bakara Suresi, 256) uygulamakta olan Peygamberimiz
(sav), 630 senesinde, Müslüman olduklarını bildirmek üzere Medine'ye gelen
Hımyer hükümdarının elçilerine şu talimatı vermiştir:
"Bir
Yahudi veya bir Hıristiyan, Müslüman oldukları takdirde, müminlerden olurlar
(onlarla hukuken eşittirler). Kim Yahudiliğinde veya Hıristiyanlığında
kalmak istiyorsa, ona müdahale edilemez." (İbn Hişâm, es-Sîre, II,
586)
Peygamberimiz
(sav) Bizzat Kendisi Musevilerle Ticaret Yapmıştır
Allah
Resûlü'nün, insanlarla ilişkilerinde temel aldığı değerlerden birisi
dürüstlüktür. Bu meziyeti gördüğü kimsenin başka dinden olması, onunla ticarî
ilişkilere girmesine engel teşkil etmemiştir. Bizzat kendisi Medineli Musevi
tüccarlardan gıda maddeleri ve borç almıştır.
Allah'ın Resûlu
(sav) vefat ettiğinde, şehirdeki bir Museviden aldığı borç mukabili, zırhı
emanette durmaktaydı.
Peygamberimiz
(sav)'in Hayber'in Fethi Sırasında Musevilere Gösterdiği Şefkat
Hayber'in
fethinden sonra elde edilen ganimetlerin arasında tomarlar halinde Tevrat
nüshaları bulunmuştur. Hz. Peygamber (sav) bu nüshaları ganimetlerin
içerisinden çıkartıp, nüshaların Musevilere geri verilmesini emretmiştir.
Yine Hayber'in
fethinden sonra, Müslüman askerler, Musevilere ait bağlardan ve hurma
bahçelerinden yemeye başlamışlardır. Museviler durumu Hz. Peygamber (sav)'e
şikayet ederler. Hz. Peygamber (sav)
de bölge halkının mallarına, bağ ve bahçelerine el sürülmemesini emreder.
Peygamberimiz
(sav) Medine Vesikası'yla (Sözleşmesi) Musevilerin ve Hristiyanların Dinine
Karışılmayacağını Söylemiştir
Peygamberimiz
(sav)'in Hristiyan, Musevi ve müşrik topluluklarla imzaladığı Medine
Vesikası da önemli bir adalet örneğidir. Medine Vesikası'nın maddelerinden
biri şöyledir:
"Ben-i
Avf Yahudileri, müminlerle beraber aynı ümmettirler, Yahudilerin dinleri
kendilerine, Müslümanların dinleri de kendilerinedir."
Medine
Vesikası'nın 16. maddesinde ise, "Bize tabi olan Yahudiler, hiçbir
haksızlığa uğramaksızın ve düşmanlarıyla da yardımlaşmaksızın, yardım ve
desteğimize hak kazanacaklardır" diye bildirilmiştir.
Peygamberimiz
(sav)'den sonra da sahabeleri Peygamberimiz (sav)'in antlaşmaya koydurduğu bu
hükme sadık kalmışlar ve aynı hükmü, Berberi, Budist, Brahman ve benzeri
inançlara sahip kişiler için de uygulamışlardır.
Peygamberimiz
(sav) Necranlılara Verdiği Emannamede Onların Müslümanların Koruması Altında
Olduğunu Söylemiştir
Bizzat Peygamber
Efendimiz (sav) tarafından Edruh, Makna, Hayber, Necran ve Akabeli Kitap
Ehli'ne verilen beratlar, Müslümanların Kitap Ehli'nin can ve mal
güvenliğini garanti altına aldıklarını ve onlara inanç ve ibadet özgürlüğü
tanıdıklarını göstermektedir. Peygamberimiz (sav)'in Necranlılar ile
yaptığı sözleşmede yer alan şu maddeler de dikkat çekicidir:
Necranlıların
ve maiyetindekilerin canları, malları, dinleri, varları ve yokları, aileleri,
kiliseleri ve sahip oldukları herşey Allah'ın ve Allah'ın Peygamberinin
güvencesi altına alınacaktır.
Hiçbir
psikopos ya da keşiş kilisesinden ya da manastırından edilmeyecektir ve hiçbir
papaz papazlık hayatını terk etmeye zorlanmayacaktır. Onlara hiçbir eza ya
da aşağılama yapılmayacaktır ve toprakları ordumuz tarafından işgal
edilmeyecektir. Hak talebinde bulunan olursa, Necran'da adaletlice hüküm
verilecektir...
Onlara düşen
sadakat ve yükümlülüklerinde çaba içinde olmaktır. Zulme ve baskıya
uğramayacaklardır.
İman edenlerin
ittifakı bir zorunluluktur
Allah inancının,
adaletin ve vicdanın gereği; dünyada Allah inancına karşı olanlarla fikri
mücadele içinde olmak, dünyadaki tüm kötülükleri deşifre ederek bunların fikri
alt yapılarını ortadan kaldırmaya çabalamaktır. Yaptıkları kanlı eylemlerde
kendilerince yüce İslam dinini kullanmaya çalışan, Müslüman ismi veya kimliği
taşıyan cahil ve hatta gerçekte dinsiz olan kişilerin İslam ile ve Kuran
ayetleriyle hiçbir şekilde bağdaşmayan uygulamalarını birbirinden mutlaka ayırt
etmek gerekir.
İslam'ın özünü
görmezden gelerek, deccal yanlılarının planlarına kanmak samimi iman eden bir
insanın yapabileceği bir tavır değildir. Yapılan bu gizli ve sistemli telkin
yöntemleriyle, bir kısım Hristiyanlar kendilerini Müslümanlardan uzak tutup,
hatta onlara karşı bir cephe oluşturmaktadırlar. Bunu yaparak kendilerini
Evanjelik Hıristiyanlardanmış gibi göstermeye çalışan din karşıtı kişilerin
etkisi altında Müslümanlara karşı kin ve nefret duygularını teşvik
etmektedirler. Allah'ı seven dindarlar olarak Allah'ın dostları ile birlik
olmaları gerekirken, ateist, Darwinist, terörist bir sistemin öncülüğünü yapan
sinsi bir teşkilatın yolunu -farkında olmaksızın da olsa- izlemektedirler. Bu
yanlış inancın hem kendilerine hem de tüm dünyadaki inananlara ne kadar büyük
bir zarar verdiğini görememektedirler.
Allah'ın izniyle
ALLAH'IN İSMİ VE KELAMI, MUTLAKA TÜM DÜNYAYA HAKİM OLACAK VE GALİP GELECEKTİR.
Bu Allah'ın tüm gerçek iman sahiplerine vaadidir. Fakat bunun vesileleri olmak
için sebeplere sarılmak, tüm dünyada güçlü bir inanç dayanışması içinde olmak
gerekmektedir. Samimi Evanjelik Hıristiyanlar, Evanjelik masonların kirli
oyunlarını görüp, içine sürüklendikleri büyük tehlikenin farkına varıp samimi
dindar Müslümanlarla ittifak ederlerse, tüm insanların barış ve huzur içinde
yaşayabilecekleri, savaşların, çatışmaların sona ereceği bir dünya düzeninin
kurulması mümkün olacaktır. Allah'tan bir nimet olarak çok daha huzurlu ve çok
daha rahat, güzel bir hayat yaşayacaklardır.
Ateist
masonluğun gizli önderliğindeki gerçek tehlikenin -yani ateizm, Darwinizm,
materyalizm, Marksizm, komünizm tehlikesinin- boyutlarını daha iyi fark
ettiklerinde, asıl fikri mücadeleyi tüm inananlarla birlikte, Allah inancına
savaş açmış bu tür sapkın sistemlere karşı vereceklerdir. Yüce Allah'ın
izniyle, 3 büyük dinin mensuplarının heyecanla bekledikleri Hz. İsa (as) ve Hz.
Mehdi (as)'ın zuhur zamanı çok yakındır. Kuran'a göre Allah'ın vaadi gereği, o
dönemde Hz. İsa (as)'ın barış ve birliktelik çağrısına mutlaka tüm
Hıristiyanlar kendi rızaları ile uyacaklardır. Kuran'a göre Hz. İsa (as)'ın
yeniden zuhurunda, Kitap ehlinden (Hıristiyan ve Musevilerden) ölmeden önce ona
iman etmeyecek hiç kimse kalmayacaktır (Nisa Suresi, 159). O zaman, asıl
yapılması gerekenin inananlar arasında sevgi ve ittifak oluşturmak olduğunu
Yüce Rabbimiz'in izniyle anlayacaklardır. Ancak önemli olan, Hz. İsa (a.s.)'ın
ve Hz. Mehdi (a.s.)'ın zuhur dönemine çok yaklaşmışken bu gerçeğin farkına
varmak ve BU MÜBAREK İNSANLARA GEREKLİ İLMİ ZEMİNİN HAZIRLANMASINA ÖNCÜLÜK
EDEREK ONLARA RAHAT FAALİYET YAPACAKLARI BİR ORTAM HAZIRLAMAKTIR. Kuşkusuz ki
Allah'ın, İslam ahlakını, barışı, huzuru ve sevgiyi hakim kılmak için hiçbir
şeye ihtiyacı yoktur (Allah'ı tenzih ederiz). Fakat Allah, iman edenlere dua
etme ve ecir alma güzelliğini lütfetmiştir. GERÇEK SAMİMİ DİNDARLAR ARASINDAKİ
GÜÇLÜ İTTİFAK, DİNSİZLİĞİN YERYÜZÜNDEN KALKMASI VE YÜCE RABBİMİZ'İN İSMİNİN TÜM
DÜNYADA BİR VE TEK OLARAK ANILMASI İÇİN BİR DUA NİTELİĞİNDEDİR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder