4 Mayıs 2013 Cumartesi


Peygamberimiz (sav)'in Kitap Ehli'ne Karşı Şefkatli, Koruyucu ve Sevgi Dolu Tutumu

Peygamberimiz (sav), Necran Hristiyanlarının Ziyareti Sırasında Oturmaları İçin Abasını Sermiştir

Resulullah (sav)'in Kitap Ehli'nin düğün yemeklerine katıldığına, hastalarını ziyaret ettiğine ve onlara ikramda bulunduğuna dair çok sayıda rivayet bulunmaktadır. Hatta Necran Hristiyanları onu ziyaret ettiklerinde Hz. Muhammed (sav) onlar için abasını yere sermiş ve Hristiyan misafirlerine abasının üstüne oturmalarını söylemiştir.

Peygamberimiz (sav) Kitap Ehlinin Müslümanların Emanında (koruması altında) Olduklarını Söylemiştir

Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in, Hıristiyan olan İbn Harris b. Ka'b ve kavmine yazdırdığı anlaşma metninde: "Şarkta ve garpta yaşayan tüm Hristiyanların dinleri, kiliseleri, canları, ırzları ve malları Allah'ın, Peygamberin ve tüm müminlerin himayesindedir. Hristiyanlık dini üzere yaşayanlardan hiç kimse istemeden İslam'ı kabule zorlanmayacaktır. Hristiyanlardan birisi herhangi bir cinayete veya haksızlığa maruz kalırsa Müslümanlar ona yardım etmek zorundadırlar" yazdırmıştır. (İbn Hişam, Ebu Muhammed Abdulmelik, Es-Siretü'n-Nebeviyye, Daru't-Türasi'l-Arabiyle, Beyrut, 1396/1971, II/141-150)

Peygamberimiz (sav), Ziyarete Gelen Kitap Ehli'nin Kalması İçin Sahabenin Evlerini Onlara Tahsis Ederdi

Hz. Peygamber (sav) döneminde, gruplar halinde elçiler ve heyetler Medine'ye ziyaretlerde bulunurlardı. Gelen heyetler –Kitap Ehli de dahil– bazen 10 günden fazla da kalabiliyorlardı ki, Abdurrahman b. Avf, Muğire b. Şube, Ebû Eyyubü'l-Ensarî ve Ensar'dan bazı kimselerin evleri, onlara tahsis edilirdi. Bunlara ek olarak Mescid-i Nebevî'nin etrafındaki ilim tahsil eden Ashab-ı Suffa'nın kaldığı yerler ile Mescid'in yakınlarına kurulan bir çadır, gelen ziyaretçiler için hazırlanırdı.

Hz. Peygamber (sav), görüşmeye gelenlerin bazılarına, emânnâme ve ahidnâme (yazılı emir ve talimat, bazı şahıs ve gruplara tanınan hak ve imtiyazları, yabancılarla yapılan anlaşma hükümlerini içeren belge) ve onlara tahsis edilen arazileri bildiren resmî evrak verirdi. Bazı bölgelere de kendileri içinden valiler tayin ederdi. Yine Kutlu Elçi, Müslümanlara zekat memurları gönderirken, Hristiyan olarak kalanlara da cizye tahsildarları görevlendirirdi. Aslında gelen bu resmî heyetler, tüm Arap yarımadasının, Hz. Muhammed'in (sav) peygamberliğini ve hakimiyetini kabul edişinin birer kanıtları durumundaydılar. (Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 356)

Peygamberimiz (sav) Vahiy İnmeyen Bazı Konularda Mekkeli Müşriklerin Değil Kitap Ehli'nin Davranışlarına Göre Hareket Etmiştir *

Allah Resûlü (sav) Mekke'de, vahiy almadığı konularda Mekkeli müşriklere muhalefet ederek, Ehl-i Kitab'ın davranışlarına uygun hareket etmiştir. (Buhârî, Libâs 70; Müslim, Fedâil 90)

Peygamberimiz (sav), Sahabeyi Hristiyan Necaşi'nin Yanına Hicrete Göndermiştir
Peygamberimizin Hicret'ten önce ilk ilgi duyduğu ve Müslümanların hicret etmelerini arzu ettiği Hıristiyan ülke, Habeşistan olmuştur. Allah Resûlü, Mekke müşriklerinin amansız işkenceleri ve tazyikleri karşısında Mekkeli Müslümanların Habeşistan'a hicretlerini arzu etmiş ve bu hislerini şu ifadelerle belirtmiştir.

"İsterseniz ve elinizden gelirse, Habeşistan'a iltica ediniz. Zira orada hüküm süren kralın topraklarında kimseye zulüm edilmez. Orası doğru ve emin bir yerdir, Allah âsân edinceye (kolaylık verinceye) kadar orada kalın." [Hamîdullah, el-Vesâikü's- Siyâsiye, (trcm.Vecdi Akyüz), Kitabevi, İstanbul 1997, s.115; Hamîdullah, İslâm Peygamberi, I, 297]

Peygamberimiz (sav) Musevi Birinin Cenazesi Geçerken Ayağa Kalkmıştır

Cabir b. Abdullah (ra) şöyle nakletmiştir:
Yanımızdan bir cenaze geçmişti. Resulullah (sav) hemen o cenaze için ayağa kalktı. Biz de (ona uyarak) kendisi ile beraber ayağa kalktık ve: "Ey Allah'ın Resulü! Bu bir Yahudi kadınının cenazesidir" dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav): "... Cenazeyi gördüğünüzde hemen ayağa kalkınız." buyurmuştur. (Müslim, Cenaiz, 78, Hadis no: 1593)

Kays b. Sa'd'in (r.a.) rivayetinde İbn Ebu Leyla şöyle nakletmiştir:
Kays b. Sa'd ile Sehl b. Huneyf, Kadisiyye'de bulunurlarken yanlarından bir cenaze geçti. Bunlar ayağa kalktılar. Kendilerine; bu cenaze, bu yer halkından (yani zımmilerden)dir, denildiğinde Kays ile Sehl de: Resulüllah'ın (sav) yanından bir cenaze geçmişti. Allah Resulü, ayağa kalktı. Bunun bir Yahudi cenazesi olduğu kendisine bildirildiğinde: "Bu da bir insan değil mi?" buyurdu. (Müslim, Cenaiz, 78, Hadis no: 1596)

Peygamberimiz (Sav) Zımmilere Eziyet Edilmemesini Buyurmuştur *

Hadis-i şerifte Efendimiz (sas) "Kim zimmî (İslam ülkesindeki gayrimüslim) olan birisine eziyet ederse, ben onun hasmı olurum." buyurmuştur.

Peygamberimiz (sav)'e İlk Peygamberlik Geldiğinde, Hristiyanlarla Görüşüyordu

Peygamber Efendimiz (sav), Allah Resûlü sıfatıyla tebliğe başladığı zaman, ilk defa Mekke'de bazı Hıristiyanlarla karşılaşmıştı. Hatta, Kendisine vahiy gelmeye başladığı ilk günlerinde Hz. Hatice ve Peygamber Efendimiz (sav) ile görüşen Varaka b. Nevfel de İncil'in el yazmalarına sahip olan bir Hıristiyandı. (Buhârî, Bedu'l- Vahy 3)

Peygamberimiz (sav), Kimsenin Dinine Karışılmasına İzin Vermemiştir

Din seçme hürriyetinin ifadesi olan "La ikrâhe fı'd-dîn (Dinde zorlama yoktur)" ayetini (Bakara Suresi, 256) uygulamakta olan Peygamberimiz (sav), 630 senesinde, Müslüman olduklarını bildirmek üzere Medine'ye gelen Hımyer hükümdarının elçilerine şu talimatı vermiştir:
"Bir Yahudi veya bir Hıristiyan, Müslüman oldukları takdirde, müminlerden olurlar (onlarla hukuken eşittirler). Kim Yahudiliğinde veya Hıristiyanlığında kalmak istiyorsa, ona müdahale edilemez." (İbn Hişâm, es-Sîre, II, 586)

Peygamberimiz (sav) Bizzat Kendisi Musevilerle Ticaret Yapmıştır

Allah Resûlü'nün, insanlarla ilişkilerinde temel aldığı değerlerden birisi dürüstlüktür. Bu meziyeti gördüğü kimsenin başka dinden olması, onunla ticarî ilişkilere girmesine engel teşkil etmemiştir. Bizzat kendisi Medineli Musevi tüccarlardan gıda maddeleri ve borç almıştır.
Allah'ın Resûlu (sav) vefat ettiğinde, şehirdeki bir Museviden aldığı borç mukabili, zırhı emanette durmaktaydı.

Peygamberimiz (sav)'in Hayber'in Fethi Sırasında Musevilere Gösterdiği Şefkat
Hayber'in fethinden sonra elde edilen ganimetlerin arasında tomarlar halinde Tevrat nüshaları bulunmuştur. Hz. Peygamber (sav) bu nüshaları ganimetlerin içerisinden çıkartıp, nüshaların Musevilere geri verilmesini emretmiştir.
Yine Hayber'in fethinden sonra, Müslüman askerler, Musevilere ait bağlardan ve hurma bahçelerinden yemeye başlamışlardır. Museviler durumu Hz. Peygamber (sav)'e şikayet ederler. Hz. Peygamber (sav) de bölge halkının mallarına, bağ ve bahçelerine el sürülmemesini emreder.

Peygamberimiz (sav) Medine Vesikası'yla (Sözleşmesi) Musevilerin ve Hristiyanların Dinine Karışılmayacağını Söylemiştir

Peygamberimiz (sav)'in Hristiyan, Musevi ve müşrik topluluklarla imzaladığı Medine Vesikası da önemli bir adalet örneğidir. Medine Vesikası'nın maddelerinden biri şöyledir:
"Ben-i Avf Yahudileri, müminlerle beraber aynı ümmettirler, Yahudilerin dinleri kendilerine, Müslümanların dinleri de kendilerinedir."
Medine Vesikası'nın 16. maddesinde ise, "Bize tabi olan Yahudiler, hiçbir haksızlığa uğramaksızın ve düşmanlarıyla da yardımlaşmaksızın, yardım ve desteğimize hak kazanacaklardır" diye bildirilmiştir.
Peygamberimiz (sav)'den sonra da sahabeleri Peygamberimiz (sav)'in antlaşmaya koydurduğu bu hükme sadık kalmışlar ve aynı hükmü, Berberi, Budist, Brahman ve benzeri inançlara sahip kişiler için de uygulamışlardır.

Peygamberimiz (sav) Necranlılara Verdiği Emannamede Onların Müslümanların Koruması Altında Olduğunu Söylemiştir

Bizzat Peygamber Efendimiz (sav) tarafından Edruh, Makna, Hayber, Necran ve Akabeli Kitap Ehli'ne verilen beratlar, Müslümanların Kitap Ehli'nin can ve mal güvenliğini garanti altına aldıklarını ve onlara inanç ve ibadet özgürlüğü tanıdıklarını göstermektedir. Peygamberimiz (sav)'in Necranlılar ile yaptığı sözleşmede yer alan şu maddeler de dikkat çekicidir:
Necranlıların ve maiyetindekilerin canları, malları, dinleri, varları ve yokları, aileleri, kiliseleri ve sahip oldukları herşey Allah'ın ve Allah'ın Peygamberinin güvencesi altına alınacaktır.
Hiçbir psikopos ya da keşiş kilisesinden ya da manastırından edilmeyecektir ve hiçbir papaz papazlık hayatını terk etmeye zorlanmayacaktır. Onlara hiçbir eza ya da aşağılama yapılmayacaktır ve toprakları ordumuz tarafından işgal edilmeyecektir. Hak talebinde bulunan olursa, Necran'da adaletlice hüküm verilecektir...

Onlara düşen sadakat ve yükümlülüklerinde çaba içinde olmaktır. Zulme ve baskıya uğramayacaklardır.

İman edenlerin ittifakı bir zorunluluktur

Allah inancının, adaletin ve vicdanın gereği; dünyada Allah inancına karşı olanlarla fikri mücadele içinde olmak, dünyadaki tüm kötülükleri deşifre ederek bunların fikri alt yapılarını ortadan kaldırmaya çabalamaktır. Yaptıkları kanlı eylemlerde kendilerince yüce İslam dinini kullanmaya çalışan, Müslüman ismi veya kimliği taşıyan cahil ve hatta gerçekte dinsiz olan kişilerin İslam ile ve Kuran ayetleriyle hiçbir şekilde bağdaşmayan uygulamalarını birbirinden mutlaka ayırt etmek gerekir.

İslam'ın özünü görmezden gelerek, deccal yanlılarının planlarına kanmak samimi iman eden bir insanın yapabileceği bir tavır değildir. Yapılan bu gizli ve sistemli telkin yöntemleriyle, bir kısım Hristiyanlar kendilerini Müslümanlardan uzak tutup, hatta onlara karşı bir cephe oluşturmaktadırlar. Bunu yaparak kendilerini Evanjelik Hıristiyanlardanmış gibi göstermeye çalışan din karşıtı kişilerin etkisi altında Müslümanlara karşı kin ve nefret duygularını teşvik etmektedirler. Allah'ı seven dindarlar olarak Allah'ın dostları ile birlik olmaları gerekirken, ateist, Darwinist, terörist bir sistemin öncülüğünü yapan sinsi bir teşkilatın yolunu -farkında olmaksızın da olsa- izlemektedirler. Bu yanlış inancın hem kendilerine hem de tüm dünyadaki inananlara ne kadar büyük bir zarar verdiğini görememektedirler.

Allah'ın izniyle ALLAH'IN İSMİ VE KELAMI, MUTLAKA TÜM DÜNYAYA HAKİM OLACAK VE GALİP GELECEKTİR. Bu Allah'ın tüm gerçek iman sahiplerine vaadidir. Fakat bunun vesileleri olmak için sebeplere sarılmak, tüm dünyada güçlü bir inanç dayanışması içinde olmak gerekmektedir. Samimi Evanjelik Hıristiyanlar, Evanjelik masonların kirli oyunlarını görüp, içine sürüklendikleri büyük tehlikenin farkına varıp samimi dindar Müslümanlarla ittifak ederlerse, tüm insanların barış ve huzur içinde yaşayabilecekleri, savaşların, çatışmaların sona ereceği bir dünya düzeninin kurulması mümkün olacaktır. Allah'tan bir nimet olarak çok daha huzurlu ve çok daha rahat, güzel bir hayat yaşayacaklardır.

Ateist masonluğun gizli önderliğindeki gerçek tehlikenin -yani ateizm, Darwinizm, materyalizm, Marksizm, komünizm tehlikesinin- boyutlarını daha iyi fark ettiklerinde, asıl fikri mücadeleyi tüm inananlarla birlikte, Allah inancına savaş açmış bu tür sapkın sistemlere karşı vereceklerdir. Yüce Allah'ın izniyle, 3 büyük dinin mensuplarının heyecanla bekledikleri Hz. İsa (as) ve Hz. Mehdi (as)'ın zuhur zamanı çok yakındır. Kuran'a göre Allah'ın vaadi gereği, o dönemde Hz. İsa (as)'ın barış ve birliktelik çağrısına mutlaka tüm Hıristiyanlar kendi rızaları ile uyacaklardır. Kuran'a göre Hz. İsa (as)'ın yeniden zuhurunda, Kitap ehlinden (Hıristiyan ve Musevilerden) ölmeden önce ona iman etmeyecek hiç kimse kalmayacaktır (Nisa Suresi, 159). O zaman, asıl yapılması gerekenin inananlar arasında sevgi ve ittifak oluşturmak olduğunu Yüce Rabbimiz'in izniyle anlayacaklardır. Ancak önemli olan, Hz. İsa (a.s.)'ın ve Hz. Mehdi (a.s.)'ın zuhur dönemine çok yaklaşmışken bu gerçeğin farkına varmak ve BU MÜBAREK İNSANLARA GEREKLİ İLMİ ZEMİNİN HAZIRLANMASINA ÖNCÜLÜK EDEREK ONLARA RAHAT FAALİYET YAPACAKLARI BİR ORTAM HAZIRLAMAKTIR. Kuşkusuz ki Allah'ın, İslam ahlakını, barışı, huzuru ve sevgiyi hakim kılmak için hiçbir şeye ihtiyacı yoktur (Allah'ı tenzih ederiz). Fakat Allah, iman edenlere dua etme ve ecir alma güzelliğini lütfetmiştir. GERÇEK SAMİMİ DİNDARLAR ARASINDAKİ GÜÇLÜ İTTİFAK, DİNSİZLİĞİN YERYÜZÜNDEN KALKMASI VE YÜCE RABBİMİZ'İN İSMİNİN TÜM DÜNYADA BİR VE TEK OLARAK ANILMASI İÇİN BİR DUA NİTELİĞİNDEDİR. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder